Yusuf ALİOĞLU Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
Yazı Detayı
08 Eylül 2023 - Cuma 23:37 Bu yazı 2510 kez okundu
 
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
Yusuf ALİOĞLU
 
 

Büyük bir heyecanla kalktığı sabah namazını huşu içinde kıldı. Alnını koyduğu secdeyi öptü, öptü, bir daha öptü. Bir kapıdan bir kapıya akan hikayesinden kırpılmış kareler birikti gözbebeğinde. ‘Nefistir seni yolda koyan / Yolda kalır nefse uyan’ dedi Yunus misali ve açtı ellerini duaya. Koşmalarını ve durulmalarını andı. Uzun yollarını ve patikalarını sonra. Duasını uzatmadı; tek cümleye sığdırdı duygularını ve hiçbirini ikilemedi.

 

Sonra üzerine, annesinin, uçları tığla örülmüş kahverengi şalını alarak balkona çıktı. Bad-ı saba tüm vücudunu okşadıkça daha bir istekle sarı yağlı boyalı, lale motifli demir korkuluklara yürüdü. Bu kadarcık mesafede bile nefesi tıkanmış, göğsü inip kalkmaya başlamış, dizleri yorulmuş, ayakları isteksizlik moduna girmişti.

 

Gözleri çiğ düşmüş çiçekler gibi ıslak, alnı buzul göllerinden bir yansıma gibiydi. Derisi çekilmiş, kabarık damarlı koca elleriyle buz gibi demiri tuttu. Önce demirin serinliğinden ürperdiyse de sonra daha bir kavradı. Ateş gibi yanan avuçlarının içinde biriken serinden öte soğukluğu ruhunun derinliklerine çekti. Üşüdükçe ısınıyor, ürperdikçe çiçeğe konmuş arılar misali doyuma ulaşıyordu.

 

Bakışlarıyla şehrin karanlık semasında uçtu ve her yorulduğunda ışık demetlerinin oynaştığı farklı bir göle kondu. Sayısız hikayenin asılı durduğu tavanda sayfaları bir bir okumaya çalıştı. Kaç Bermeki’nin parmak izi saklıydı şu taşlarda. Süveydi Beylerinden hangisine aitti nalları ateş saçan şu küheylan.  Harun Reşid’in nefesi yetişir miydi Çapakçur deresine. Çaldıran savaşında hangi kardeşler saldırmıştı düşman hattına. Çevlik, sen ne bağlar bahçeler büyüttün koynunda. Murat, sen ne sırlar taşıdın engin denizlere.  Ab-ı Hayat, kimlerden sakladın hakikatin sırrını…

 

Etrafı süzdü tekrar. Tek tek binaları, ışığı yanan daireleri taradı. Kadife terlikleri içinde geride kalan ayaklarını son bir hamleyle biraz daha öne çekti ve balkon duvarına yaslandı. Şimdi daha iyiydi. Sabaha kadar dinmeyen sancılarla boğuşmuş, midesine giren kramplardan oda oda dolaşmış, fazladan aldığı ilaçlar dahi sıkıntılarına deva olmamıştı. İns-ü cinin sükunet üzere sessizlik deryasında yüzdüğü saatlerde, geçmeyen dakikalarla ömründen ömür tüketmişti. Çok zamandır yatak, yorgan, yastık, uyku, istirahat gibi duygulara hasret kalmıştı. Yorgunluğunu içen bir sünger misali kendisini kollarına bıraktığı eskitme başlıklı yatağı, et kemik gibi kaynaştığı yün yorganı ve başını içine gömdüğü tüy gibi hafif yastığı şimdi bir Volkan misali, kan ter içinde kaldığı ağrılarla onu dışarı atıyordu.

 

Dokunduğu, sarıp sarmaladığı, rengi kokusu ve şekliyle bir beden gibi olduğu her eşya bir bir kendisinden uzaklaşıyordu. Bakıştığı her açı bulanıklaşıyor, söyleştiği her mekan buharlaşıyordu. Yalnızlık tarlasında biten ayrık otu gibiydi şimdi. Tek başına uzaklara, çok uzaklara aktı durdu. Ömür merdiveninin bu basamaklarında nefes nefese, yorgun, bitkin ve mecalsizdi şimdi.

 

Akmayan çeşmeleri, açmayan gülleri, küskün zambakları; tersine yürünen yolları, tersine düşünen adamları, tersine akan ırmakları düşündü bir an. Konuşulmayan dilleri, unutulan hatıraları, dümdüz edilmiş dağları düşündü. Uzun kış gecelerinin ifrazatını, kaldırımlara döşenen mayınları, toplatılan kitapları, sürgün şiirleri, yasak şarkıları, tehcir yüklü hikayeleri düşündü. Bilmediklerini ve bilemeyeceklerini düşündü sonra. Ve düşündükçe kocaman bir ağıt bulutu birikti ufukta, lacivert mürekkepler aktı yaralarından.

 

Bir an gözlerini yumdu ve soluduğu havanın tadına yoğunlaştı. Sonra yeniden etrafa baktı. Sokaklar tertemizdi. Gece yarılarına kadar egzozla, bitmeyen hormonlu kahkahalarla, anlamsız düğün konvoylarıyla, drift atan şımarık gençlerle, kaldırımları ve yolları işgal eden yeni nesil eğlence mekanlarıyla, masumiyetin tükendiği ve hayatların tüketildiği cafe izbelikleriyle kirlenen yollar ve kaldırımlar şimdi temizlenmiş; arı, duru, süt gibi olmuştu. Kirli, cızırtılı sesler uçup gitmiş, sükûnetin ve nihai teslimiyetin had bildiren otoritesi inmişti her yere.

 

Nasıl bir oyundu bu? Cam çivileriyle tahta paravanlara giydirilmiş kadife çerçevelerden örülü sahnenin şen şakrak oyuncuları neredeydi şimdi? O bitmeyen diyaloglar, o dağlar büyüklüğündeki okyanuslar derinliğindeki sözler, o sınırlar aşan koca koca kelimeler ve her cümlenin başına ‘ben’ ekleyen hadsiz senaryolar nerdeydi?

 

Bakla, acur ve sarımsağın bir bir tükenişini gözledi ve sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bazıları asuman, bazıları sema demişse de işte göğün görünen yüzüydü gördükleri. Bu muazzam ışık derinliğini ve derinlikteki ahengi tek başına seyretmenin ayrıcalığını yaşadı. Gözleri nemli, dudakları titrek, yüreği kıpır kıpırdı. Bu ayrıcalığı daha önceleri de çok defa tatmıştı. Güneş daha doğmadan aktığı sokaklarda ve caddelerde saatlerce tek bir insanla karşılaşmadan yaptığı uzun tefekkür yürüyüşleri ruhunu besleyen en büyük rızıklardandı. Her adımına bir şiir, her adımına bir şair bereketi doluyordu: ‘zaman bendedir ve mekan bana aittir’.

 

Alemler içinde anılmaya değer ne çok eser vardı. Bitmeyen varlık macerasının daha çevrilip okunacak ne çok sayfası, ne çok satırı vardı. İşte onlardan biri olan gökyüzüyle baş başaydı. Bakmaya doyamıyor, ayrılmaya kıyamıyordu. Varlığın diğer yüzü gibi duran gökyüzü tarlaları sürülmeyi, işlenmeyi, tohumlanmayı bekliyordu. Her saat taptaze, dipdiri, yepyeni bir fotoğrafla insanın önüne dikilen bu mavi tarla, nice ürünler, nice yemişler, nice hasatlar vermişti. Başakları sayısız taneye duran bu bitimsiz araziler şimdi yeni çiftçiler, ekinciler, emekçiler, rençberler bekliyordu.

 

Yakınları uzak, uzakları yakın kılan bir düşünce formülüyle yokladığı gök topraklarını düşlerken birden karga sesleriyle irkildi. Bu siyahi topluluğun güneş fazla yükselmeden işi bitirmek gibi bir telaşı vardı. Koca kanatlıların biri inip biri çıkıyordu. Kocaman simsiyah gagaları ve irice pençeleriyle etrafı tarıyor, ayaküstü yenilip içileceklerle erzak depolarına taşınacakları büyük bir titizlikle tasnif ediyorlardı. Her kanat çırpışları bir hesabın neticesi gibiydi. Gaklamalar sebepsiz, yürümeler hedefsiz değildi. İnsanın akılsızca kirlettiklerini, hayvanın akıllıca temizlemesi ne müthiş bir gösteriydi. Seyrettikçe, çok çok eskilerden bir hikaye hatırlar gibi oldu bir an. Acı acı yutkundu ve hep söylediği o söz bir daha döküldü dudaklarından:

 

-Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!

 
Etiketler: Boşuna, değildi, boş, olmayan, hiçbir, şey!,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
161 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
331 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
214 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2044 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
1960 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2170 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1593 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1274 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1907 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1748 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1231 Okunma.
23 Mart 2023
“Ben de adayım”
1520 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1758 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1126 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1189 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1182 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1337 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
1734 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3277 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1843 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2596 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
2477 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3753 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2035 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2845 Okunma.
05 Mayıs 2022
'Sıkıntı yok!'
2515 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2663 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2335 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
2408 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2655 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4276 Okunma.
13 Aralık 2021
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6637 Okunma.
17 Kasım 2021
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4395 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
5619 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3478 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
5267 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
4201 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
4291 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4462 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
3479 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3078 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4470 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11491 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
2357 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
2833 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
2991 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
2815 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3203 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
3281 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4435 Okunma.
Haber Yazılımı