|
|||
![]() |
‘Ey kötülük!’ | ||
Yusuf ALİOĞLU | |||
Çakal sürüsü gibiydiniz. Böcek türleri kadar, çöldeki kumlar kadar sayınız vardı. Çekirge sürüleri gibi daldınız bağımıza, bahçemize. Dik Yamaçlardan, sivri kayalıklardan üzerimize oluk oluk aktınız. Mızraklarınıza taktığınız zulüm sözleşmeleriniz ile sırtınızı birbirinize yasladınız. Kötülüğün örgütlü gücünden aldığınız meşruiyet ile atlarınızın nallarına ‘mühlet çivileri' çaktınız.
Susamış toprak çatlaklarında, küflenmiş yemek atıklarında, nemlenmiş bodrum katlarında büyüdünüz. Ara dönemlerin, fetretlerin, puslu zamanların yetmesi oldunuz. Gözyaşını kahkaha ile, sefaleti şımarıklık ile, metaneti yalakalık ile kardınız.
Düğümlere üfürdünüz eşler boşandı. Karanlığı beslediniz babalar işsiz kaldı. Dijital düğmelere bastınız açlık oyunları başladı. Leş kokusu sinmişti her yanınıza. Hırıltılarınız kanlıydı, homurtularınız geceden karanlık. Loş ışıklı bir salonda, ağzı, gözü, kulağı siyah bantlı adamlara maharetlerinizi gösterdiğiniz sahnedeydiniz. 'Bakmam bakılırım, dinlemem dinlenirim' diye şişindikçe şişiniyordunuz. Her perdede farklı bir karaktersizdiniz. Sağınızla, solunuzla aynı tornadan çıkmış kütükler gibiydiniz. Vitrin dolgusu mankenler gibiydiniz, ruhsuzdunuz.
Ticaret sizden sorulurdu, siyasetin kalbi otağınızda atardı, sanat sizin mahallenin iştigali, devrim sizin lügatınızın kelimesi ve zamanı kokutan fetvalar sadece sizin eserinizdi. Salya sümük daldığınız her zemini kendinize benzettiniz. Nice kadim kelime ağzınızda değersizleşti, nice kutlu söz söylevlerinizde kimliğini kaybetmiş iskelete dönüştü.
Sivil toplum dediniz militarizmi canlandırdınız, özgürlük dediniz zincirler pazarladınız, muhafazakarlık dediniz hafızadaki son kelimeye kadar işgal yaşattınız, hukuk dediniz esaslı kuşatmalar tahkim ettiniz, emekçi dediniz köleliği dirilttiniz, millet diyerek oy depoları, halk diyerek rengarenk faşizmler yarattınız.
Tayin ve atamaları siz yapardınız. Sosyal medyada linç ihaleleri sizin çocukların işiydi. İşe siz alır, işten siz atar, işten atılanları siz savunur, işten atılanları savunanları mahkemeye siz verirdiniz. ‘Adam harcanacak, harca’ komutunu en iyi siz ezberlemiştiniz. Her yanınız allem kallem. Her yanınız tutarsız mutarsız.
En güzel camiyi siz inşa ettiniz, en iyi orucu siz tuttunuz, huşu içindeki namazları bir tek siz kıldınız. En güzel devrim selamını siz verdiniz. En muhteşem bıyık sizin eserinizdi. Parmaklarla çizilen ideoloji kılıflı şekiller sizde icat oldu. Bayraklar, marşlar, savaşlar sizin distribütörlüğe bağlıydı. Sazın teline bir tek siz dokunabilirdiniz. Sizin milletiniz necipti gerisi laf-ı güzaf. Fırkay-ı naciye sizdiniz. Nuh’un gemisine sizden alınan icazetle binilirdi. Sizin coğrafyanız cennetti, gerisi cehennemden yansıma. Eşitlik sizden sorulurdu, paylaşım diğer adınızdı. Başkan sizdiniz, abi sizdiniz. En iyi çözümlemeyi siz yapardınız. En iyi istihareye siz yatardınız. Kelle-i şedidiniz yoksa bir resimde Van Gogh imzası olsa ne yazardı.
Oturdunuz kalkmak bilmediniz, kalktınız oturmalarınız unutuldu.
Okyanus ötesi savaşları siz planladınız, toplama kampları sizin projeniz, mültecilerin etinden, sütünden, yağından hunharca beslendiniz. Parti listelerini en iyi siz ayarladınız, dernek üyelerini en iyi siz seçtiniz. ‘Efradını cami, ağyarını mani’ deyimi tarihte ilk kez sizinle popülerleşti. Yardımcı vekili oldunuz, ne yardımınız ne vekaletiniz görüldü.
Fırsatçılığınız ve uyanıklığınız bir nesli fesada uğrattı, ama siz ‘gençlik’ bozuldu dediniz. Komploculukta zirve yaptınız ama ‘komplo teorilerinin kendisi de bir komplodur’ diyerek işi sulandırdınız. Liyakatsizliğiniz ve ehliyetsizliğiniz hayatın tadını kaçırdı ama siz ısrarla ve sadece tek adres ile oyaladınız. Gün oldu Moskova nasibini aldı çatallı dilinizden, gün oldu New York, Paris, Küba, Tahran içti bu baldıran kupasından. Adem’in çocukları, İblis’in mühlet istiaresinden mülhem sanal alemde sörf yaparken siz büyük anlatılar ile konuşmaya devam ettiniz.
Akışkan hayatın içinde civa gibi aktınız gece kulüplerine, eğlence mekanlarına. Ne sağınızdaki ne de solunuzdaki değerleriniz sizi dizginleyemedi. Hem, sağ sol neydi ki? Varsa yoksa izafiyet esastı.
Astığınız resimler size somurtarak bakıyordu. Mesela o sakallı yaşlı amca. Ya da ‘sizi rabbime şikayet edeceğim’ diyen o kız çocuğu. Çektiğiniz tespihler zindanınızdan çıkış virdleri tekrarlıyordu; seccadeyse bütün izzeti ve şerefi ile yüzünüze tüküreceği günü bekliyordu. Tükettiğiniz zamanlar, oturduğunuz sandalyeler, arkasına geçtiğiniz masalar hicaz makamında 'imdat' melodileri ile inliyordu.
Gazeteleriniz sizin gibi badanalı. Kadrolarınız omurgasız. Tenkit kültürü unutulmuş kadim bir değer. Çok seslilik, en büyük örgütünüzden en küçüğüne hoş bir sada sadece. Neyse istikametiniz, oydu hakikat. Siyah ve beyaz dışındaki tüm renkler sürgündü şimdi.
Sahi siz kimsiniz? Hayadan bir nasibiniz olmadı mı hiç? Din gününü düşünmediniz mi hiç? Din gününün sahibini ve saçları ağartan günün şiddetini hatırlamaz mısınız hiç?
Birbirinize baktıkça çoğaldınız. Demokrasinizi de buna göre yonttunuz. Çoğaldıkça demokrat, azaldıkça sosyal demokrat, yalnızlaştıkça devrimci oldunuz. Ya da, kasa-masa-nisa üçgeninde kaybolmuş, önce mücahit, sonra müteahhit ve nihayet müsait mi demeliydim.
Sahi siz kimsiniz? Hangi toprakta kökleriniz, hangi kültürde hatıralarınız var.
Çakal sürüsü gibiydiniz. Hileleriniz çok güçlü. Düşünce kompartımanları arasındaki seyyaliyetinizle kaybettiğiniz karakteriniz tüm zamanların en tutulan takımına dönüştü. Zulüm sözleşmenizle ekini ve nesli yok ettiniz.
Adam Smith’in ‘görünmeyen el’ metaforu misali piyasada dönen her yarar sadece size akıyor. Siyasetin rengi umurunuzda değil. Bukalemun misali buluyorsunuz yeni renginizi.
Artık değere dair piyasalar kurguladınız ve hakkınız olmayanı kat kat katlayarak yediniz; karnınızı ateşle doldurdunuz.
‘Allah’ın yardımı ne zaman’ diyerek adalet ve merhamet bekleyen kadınlara, çocuklara ve yaşlılara tarih boyunca hep acı yaşattınız. Dillerin ve renklerin kökünü kazıdınız. Kavimlerin, ulusların kültür arşivini yaktınız. Hafızasız toplumlar kurguladınız. Tabiatın dengesini dinamitlediniz. Hayvanların göç istikametine fitne kattınız. Bitkilerin geniyle oynadınız, yerlerin ve göklerin fıtratını fesada uğrattınız.
Haritaları siz çizdiniz, sınırlar sizin eseriniz. Düşünmeyi, konuşmayı yasakladınız. Aykırı bulduklarınızı soğuk coğrafyalara gönderdiniz. Mürekkepleri donsun diye. Ama damarda izzet ve onur adına akan kan hiç donmadı.
Bütün bu yaptıklarınız bize dert oldu. Donmayan ve asla donmayacak olan kanımız da sana dert olsun ey kötülük! |
|||
Etiketler: ‘Ey, kötülük!’, |
|