Yusuf ALİOĞLU Frankfurt'ta Bir Haşimi
Yazı Detayı
13 Aralık 2021 - Pazartesi 17:01 Bu yazı 6637 kez okundu
 
Frankfurt'ta Bir Haşimi
Yusuf ALİOĞLU
 
 

Yahya Kemal, ‘Aziz İstanbul’ adlı eserinde, iklimi, manzarası ve halkı arasındaki ahenk ile İstanbul’a övgüler dizerken şunları söyler:

 

‘19. Asırda romantizm cereyanından sonra insanların gözleri tabiatı görmek için açıldığı vakit, İstanbul, bütün şehirler arasında birinci derecede göründü ve Avrupa’nın en yüksek şairlerinin gözlerini kamaştırdı ve en güzide ruhlu seyyahların muhayyilesine yerleşti’.[1]

 

Böbrek hastalığı tedavisi için 1932’de Frankfurt’a giden Bağdatlı Alusizadeler’in buğulu kalbi, melankolik mahdumu Ahmet Haşim (1877-1933) de buradaki izlenimlerini gözleri kamaşmış, güzide ruhlu bir seyyah muhayyilesi ile ‘yazmasam deli olacaktım’[2]  diyen Sait Faik misali kaleme alır. Yirmi farklı yazıdan oluşan gözlemlerini 1933’te ‘Frankfurt Seyahatnamesi’ ismiyle kitap haline getirir.

 

Kitap yayımlandıktan 75 yıl sonra, aynı zamanda dönemin Almanya’sına dair bir algıya şahitlik ettiği için[3] Macar asıllı çevirmen Beatrix Caner tarafından Almanca’ya da çevrilir.

 

Seyahatname türü eserlerin dilindeki akıcılık, rahatlık, sürükleyicilik ve iddiasız mütevazi karakter bu yazı türünü ve bu alanda sunulmuş eserleri farklı kılar.

 

Ahmet Haşim’in de bu türe dair, biraz batılılaşma parantezinde biraz da çocukluk yıllarındaki mekânsal hareketliliğe bağlı özel bir ilgisi vardır.

 

O, ‘gündelik rutinin dışına çıkma’ şeklinde tanımladığı seyahat türüne dair muharrik dinamiği şöyle özetler: ‘İnsan, hayatının tatsızlığından ve etrafında görüp baktığı şeylerin o yorucu aleladeliğinden bir müddet kurtulabilmek ümidiyle seyahate çıkar. Bu itibarla seyahat, ‘harikuladelikler avı’ demektir.’

 

Ahmet Haşim kitabın ‘Harikulade’ başlıklı ilk yazısında ‘harikuladeliğin ne geçmişte ne de gelecekte olmadığını, sadece kendi dimağımızın ameliyesi olduğunu; olanın da aslında alelade birkaç olayın birleşmesinden ibaret olduğunu’ söyleyerek şöyle kıyısından da olsa, Yakup Kadri’nin benzetmesiyle ‘kendi cevvi’nde, kendi eflakinde uçan ve yere indiği zaman hırçınlaşan bir Anka Kuşu’nun[4] teolojik bir tartışmaya dair değerlendirmesini paylaşır.

 

Ahmet Haşim’in daha önce 1924, 1928 ve 1929’ da Avrupa’ya (İtalya, Fransa, Almanya) yaptığı üç ayrı seyahati daha vardır. ‘Bize Göre’ isimli eserinin ikinci bölümünde ‘Bir Seyahatin Notları’ başlığı ile paylaştığı yazılar da dahil olmak üzere tüm yazılarında klasik bir cumhuriyet aydını pozları ile kalır akılda.

 

Bu yazılarında genellikle insan, tabiat, şehir, sanat, mimarî, müzeler, gastronomi [5] gibi konular ön plana çıkar. İnsana, hayvana ve çevreye verilen değer, sanatçıya gösterilen ihtimam, profesörlerin çokluğu, dilenci estetiği, doğuda ve batıda bir zihniyet yansıması olarak yalan, hastalara sunulan şefkat ve merhamet yüklü hizmetler eşliğinde olumlu dahası örnek alınacak bir batı imajı çizilir.

 

Bunun yanında Hitlerciler, Komünistler, ‘pergel ve zevkin müşterek eseri’ dediği ve birbirlerine benzeyişleri nedeniyle eleştirdiği şehirler, fikirden çok şekilciliğe verilen ehemmiyet, dilenciler, sokaklardan taşan fahişeler, toplumun bazı kesimlerinin yaşadığı ekonomik sıkıntılar da eleştirdiği konular arasındadır. Onun için, “Almanya pembe ve büyük bir elmadır. Fakat içi kurtludur” der.[6]

 

Ahmet Haşim imzalı metin okumaları yapıldığında cumhuriyet aydınının klasik bir davranışı olarak batıya perestiş ve kendi coğrafi ve kültürel potansiyelini acımasızca tahkire dair bolca malzeme bulunabilir.

 

Bu meyanda Anadolu hakkındaki tezyif yüklü şu paylaşımları anılabilir: ‘Anadolu’nun farklı yerlerinde bulunan Ahmet Haşim, Anadolu’da geçirdiği vakti ‘yirmi gün süren nice bağ ve bahçe sefalarına rağmen ruhumda hiçbir hakikî lezzet bırakmadı’ ifadesiyle eleştirir ve Anadolu köy ve kasabalarını ‘renksiz harabe yığınları’na benzetir. Ona göre Anadolu köylüsü sürekli neşesiz ve yorgundur. Ekmek yapmayı dahi beceremez, yemekleri lezzetsiz ve rahatsız edicidir. Evler, gelişigüzel yapılmıştır; estetikten mahrum olmaları bir tarafa onlara ev demek mümkün değildir, (dahası) evler kuş yuvasına benzemektedir ve Anadolu, külliyen temizlikten mahrumdur…’[7]

 

Ahmet Haşim’in Anadolu eleştirileri ile Avrupa şehirlerinde verdiği oryantal pozları ve hayranlık ifadelerini kaba bir batı meddahlığı ile açıklamanın ya da batıya seyahatlerini salt ‘batılılaşma serüveni’ ile okumanın Ahmet Haşim’e haksızlık olacağını düşünüyorum. Kanaatimce bu ifadelerin arka planında gölgede kalmış belki de Ahmet Haşim’in öyle görünsün istediği bir eleştiri yoğunluğu, sessiz bir haykırış vardır.

 

Bu ayrıntıyı kısmen yakalayan Orhan Oğuz şu tespiti yapar: ‘Ahmet Hâşim’in Batı’ya yönelik övgülerinin arkasında Doğu’ya yönelik eleştiriyi görmemek imkânsızdır. O, belki de Batı’ya seyahat edip bunu yazıya döken her Türk aydını gibi, Batı’yı bir model olarak sunar.’[8]

 

Kanaatimce bunun da gerisinde kişiye özel psikanalitik bir müktesebat vardır. Bu pencereden bakıldığında karşımızda, ‘çocuk yaşlarda annesini kaybeden, babasının memuriyeti nedeniyle sürekli bir ilden diğerine ‘sürgün’ ruhu ile büyüyen, Türkçeyi İstanbul’a geldiğinde öğrenen, okul yıllarında ‘Arap Haşim’ lakabıyla hırpalanan ve dışlanan, bu ruh hali nedeniyle kanaatlerini hiciv, istihza ve kapalı ifadelerin ardına saklanarak yazıya döken, iliklerine kadar yaşadığı harp sonrası mütareke yıllarında ‘burda işin ne?’ denilerek Bağdat’a kovulmak istenen, fiziksel görünümü ile barışık olmayan, platonik aşkların değişmez ismi, biraz dil biraz fizik biraz da özgüvensizlik nedeniyle asosyalliği tarz haline getiren mahcup, ürkek bir o kadar naif ama kırgın bir kişilik vardır.  

 

Bir rivayete göre[9] Bağdat’ın mazul müftülerinden ünlü müfessir Alusi’nin[10] (1802-1854)torununun oğlu olan Ahmet Haşim’in seyahat notları, Osmanlının son yılları ile Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamış bir şair aklının önemli göstergeleridir.

 

Bu aklın kıvrımlarında dolanan bazı hatıralar dönemin egemen ulusalcı aklının ve ayrıştırıcı dilinin iniş ve çıkışlarına dair önemli birer vesikadır.

 

Öncelikle teslim etmeliyiz ki Ahmet Haşim şiir gibi nesirde de güçlü bir kalemdir. Güçlü olmanın yanı sıra ‘kendi eflakinde uçan bir Anka Kuşu’ kadar rahattır da. Öyle ki yazılarında siyaset, din, ideoloji gibi konulardan ısrarla uzak durur. Kişisel gözlemler ile dış dünyaya ait estetik kaygılar, insan emeği ile ulaşılan menziller ve bunların hayata yansıyan pratik faydaları üzerinde yoğunlaşır.

 

Yakup Kadri, Ahmet Haşim monografisinde, ‘Ahmet Haşim için fikirler ve nazariyeler bir dimağ eğlencesinden ibaretti’ der. Yakup Kadri’ye göre o, ‘açılmamış bir sırdı.’ Öyle ki bu karakter, ‘gördüğü her kadına aşık oluyor fakat bu aşkların çoğundan maşukaların haberi bile olmuyordu.’

 

Yine aynı eserde, Yakup Kadri’ye, ‘Sen Karaosman Zade isen ben de Alusi Zade’yim’ (bir başka yerde de ‘ben çöl çocuğuyum’) diyen Ahmet Haşim’in etnik kökeni hakkında söylendiği gibi ilgisiz, lakayt, umursamaz, Yakup Kadri’nin deyişiyle ‘asalet kuruntuları’ndan uzak olduğunu söylemek yanlış olsa gerektir. Mektep hayatında takılan ‘Arap Haşim’ lakabından rahatsız olmuş, yeni hükümetin kendisini resmi bir görevle şereflendirmemiş olmasına da hep kırgın kalmıştır.

 

Ahmet Haşim’in sosyal ve siyasal meselelere mesafesini şu örneklerle daha iyi anlamaktayız. “1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet’i sevinçle karşılayan Ahmet Haşim, bu duygu yoğunluğu ile siyasi ve sosyal içerikli ilk ve son paylaşımını ‘Perii Hürriyet’ ve ‘Bayrak’ isimli şiirleri ile yapar.[11] Bir başka yerde de, ‘yaşasın hürriyet’ diye bağırdığı o günü ‘iyd-i milli’ olarak ifade eder.[12] Ayrıca “Allahüekber” isimli dini içerikli şiirini de hiçbir kitabına almamıştır.[13]

 

‘İlk ve son paylaşımları’ şeklinde tasnif edilen bu eserler, belki de tarihin bir dönemine damgasını vuran ittihatçı asimilasyonun, Bağdat’tan (çevreden) gelmiş, soyunda Şeyhülislam’lık bulunan ve daha önemlisi Arap olan bir şairin merkeze sokulma çabalarını kaba yöntemlerle dışarda tutmasının sonuçlarıdır.

 

İlgili literatüre bakıldığında hemen tüm tanıtım yazılarında Ahmet Haşim, en hareketli yıllarda yaşamasına rağmen asla cemiyet meselelerine ilgi duymamakla özdeşleştirilmiş ve bundan dolayı eleştirilmiştir.

 

Ahmet Haşim’in I. Dünya savaşı süresince Çanakkale’de ve Anadolu’nun farklı yerlerinde ihtiyat zabiti olarak bulunmuş olmasına rağmen nesir ve şiirlerinde bu durumlara ait tek bir tecrübesini, tek bir gözlemini dahi paylaşmamış olması[14] onun bu konulardaki tutumunun beslendiği izaha muhtaç, ‘adı bende saklı’ gri alanlardan beslendiğini ele verir.

 

Bu gri alanı yokladığımızda mizaca dönüşmüş bu tutumun arka planında İttihat ve Terakki’nin Türkçü ve anti Arap politikalarına bir tepki ile karşılaşırız. Uzun yıllar cephede savaşmış bir edebiyatçının tecrübelerini ve gözlemlerini tek satırla olsun kaleme almamış olması ancak böylesine güçlü bir muhalif duruşla ya da Nuri Pakdil’in deyişiyle ‘Sükut Suretinde’ kalış ile ifade edilebilir.

 

Muhtemelen sonraki yıllarda da çevreden merkeze akmış olmayı, aileden gelen dini geleneği ve Arap asıllı oluşunu nüktedan dahası müstehzi anlatımlarla örtmeye, arka planda tutmaya çalışmıştır.

 

Bu konuda yine Yakup Kadri vesilesiyle aktaracağımız bir anekdot Ahmet Haşim’in sosyal ve siyasal konulardaki ketumluğunu daha anlaşılır kılacaktır:

 

‘Çanakkale’den döndüğünü haber aldığımız bir gün,( …) bize kim bilir ne destani bir levha çizecektir diye hepimiz onu bulup dinlemeye koşmuştuk. Lakin( …) Ahmet Haşim (bize) iki fıkra anlatmakla yetinmişti.

 

Canım Çanakkale’de gördüklerin yalnız bundan mı ibaret diye sorulunca, Ahmet Haşim ‘Benden kahramanlık neşidesi mi bekliyordunuz? Onu da her şey olup bittikten sonra izzet ve ikram ile Çanakkale’ye davet edilen şairlerden dinlersiniz.’

 

Bu anekdotta konuşulabilecek diğer hususların yanında Ahmet Haşim’in bazı ilişkilerden rahatsız olduğunu açıkça görmekteyiz.

 

Bu rahatsızlığın nidüğünü ve nasılını yine Yakup Kadri’den dinleyelim: ‘Ahmet Haşim’in bu son sözlerinde acı bir sitem hissetmemek mümkün değildi. Öyle ya, hükümet harbin devamı müddetince top seslerini ancak uzaktan uzağa işitmiş birtakım şair ve yazarları zafer destanları yazsınlar diye Çanakkale’ye gönderirken, aynı vazifeyi, bu zaferin ne pahasına kazanıldığını ta içinden görmüş ve ateş hatlarının nice tehlikeli saatlerini bizzat yaşamış olan Ahmet Haşim adında bir şaire de vermek kimsenin hatırından geçmemişti. Belki geçmişti de, onun Bağdatlı yani Arap oluşu yüzünden, çoğunu Türkçü ve Milliyetçilerin teşkil ettiği o heyete katılması münasip görülmemişti. ‘  

 

Ahmet Haşim’in söylendiği gibi kendi eflakinde bir Anka Kuşu olmadığının bir diğer vesikası da Halide Edip ile ilgili yazısıdır. Halide Edip bir yazısında Ermeni Katliamından ve insanlık, merhamet gibi değerlerden söz edince Ahmet Haşim zehir zemberek bir yazı kaleme alır ve 1916 yılında Cemal Paşa’nın davetlisi olarak Suriye’ye giden Halide Edip’e atfen şunları söyler:

 

“Paşanız sizi dumanlı ve parıltılı otomobillerle, bir Neron eğlencesini seyir için Suriye’ye davet etmişti… vahşi bir Afrika’ya giden misyonerler gibi gururlu ve düğüne gidenler gibi neşeliydiniz… o sırada Suriye’de insanlar öldürülüyordu. Paşa’nın askerleri insanları bağlıyor, mahkemeleri bunları mahkum ediyor, cellatları bunları asıyor ve genç katipleri altın kalemlerle bu vakayii kasideler haline koyuyor ve paşa memnun, mağrur, maktullerin tebessümlerine verdiği ziyafetlerde sarhoş olup sakalı içinde sızarak hülyalarını kızıl gözlerle dumanlar içinden seyre dalıyordu. Ermenilere dair yazdıklarınızın ve yazacaklarınızın bir kıymeti olmak için Suriye’de Arapların öldürüldüğü günlerde Suriye’li annelerin, hemşirelerin, zevce ve maşukaların gizlice altında ağladıkları namütenahi damlara nazır, mutantan otel teraslarında yeşil portakal yaprakları kokan Suriye gecelerinde sizin gülmemiş olmanız lazım gelirdi.”[15]

 

Ahmet Haşim, Cemal Paşa tarafından Suriye’de idam edilen insanlara üzülmüş, bunu kendisine dert etmiş ve bir aydın olarak buna sessiz kalan Halide Edip’i eleştirmiştir.

 

Ahmet Haşim’in yaşadığı sistemli istiskal mütareke sonrasında da devam eder. Bir lokma ekmeğe muhtaç halde sivil hayata dönen Ahmet Haşim’e başvurduğu bütün kapılar yüzüne kapanır. Dahası bazı çevrelerden ‘Senin Türkiye’de işin ne? Bağdat’a gitsene!’ gibi sözler duyunca kahrolur ve şöyle der: ‘Öyle ya; Harp olur Ahmet Haşim vatan müdafaasına çağrılır; sulh olur, vatandan kovulmak istenir.’

 

‘Kapalı şiir insan muhayyilesini harekete geçirir’ diyen Ahmet Haşim’in şiirde kullandığı bu tarz belki de onun bazı konulardaki içten içe eleştirel ve muhalif duruşunun bir sonucuydu. Bu tespitlerimizin yanına kaba pozitivizm yerine Bergson’cu ‘sezgilik’ de eklenince resmin sembolizm dolayımında mistisizm ile biraz daha anlaşılır olacağını düşünüyorum.

 

Kısacası; ‘biz’in değil ‘ben’in şairi’ denilen, ‘cemiyet meselelerine uzak durmakla suçlanan’ ve ‘sadece günü yaşayan ve eğlenceye meraklı olan’ denilerek ciddi tenkitlere tutulan ‘batı hayranı’ şairin hikayesinin hiç de göründüğü gibi olmadığı anlaşılmaktadır.

  

Ahmet Haşim’in ağır ağır çıktığı merdivenler boyunca eteklerinde biriktirdiği güneş rengi  yapraklar ve geiderek tunca benzeyen mermer, coğrafyamıza değen ve kendinden gayrısını meşru bilmeyen dahası rakip gören ulusalcı anlayışın gayr-ı insani ve gayr-i ahlaki politikalarının sonucudur.

 

Eserlerinde görülen ‘batı hayranlığı’ ve ‘memleket eleştirilerini’ de klasik aydın pozlamaları yanında yalnız ve çelimsiz bir şairin  nev-i şahsına münhasır tarz-ı siyaseti olarak değerlendirebiliriz.  

 

[1] Aziz İstanbul, Yahya Kemal, İstanbul Fetih Cemiyeti, 2016

[2] Sait Faik, Son Kuşlar, Türkiye İş Bankası

[3] Ahmet Haşim‘in Frankfurt Seyahatnamesinde Almanya İmgesi, Derya PERK ER, DTFC Dergisi, C 52, S 1

[4] Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İletişim, 2018

[5] Ahmet Haşim’in ‘Frankfurt Seyahatnamesi’nde Batı İmajı, Orhan Oğuz, Mustafa Kemal Ünv.

[6] Frankfurt Seyahatnamesi, Ahmet Haşim, Çağrı Yayınları, 2006

[7] Ahmet Hâşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İletişim Yayınları, 2014

[8] Ahmet Haşim’in ‘Frankfurt Seyahatnamesi’nde Batı İmajı, Orhan Oğuz, Mustafa Kemal Ünv.

[9] Ahmet Haşim, Kerim Sadi, İnsaniyet Kütüphanesi Neşriyatı, İstanbul; Ömrüm Benim Bir Ateşti Ahmet Haşim'in Hayatı, Sanatı, Estetiği, Dramı - Beşir Ayvazoğlu, Kapı Yayınları, İst. 2012

[10] Şehabeddin Mahmud El Alusi, Ruhu’l Meani Tefsiri

[11] Piyale, Ahmet Haşim, Haz. Dr. Sabahattin Çağın, Çağrı Yayınları, 2012

[12] Ahmet Haşim, Bütün Eserleri IV, İ. Eginün-Z.Kerman, 1991

[13] İslam Ansiklopedisi, Ahmet Haşim, Haz. M.Orhan Okay

[14] Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İletişim Yayınları, 2018

[15] Halide Edip Adıvar, İnci Enginün, Dergah Yayınları, 2019

 
Etiketler: Frankfurt'ta, Bir, Haşimi,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
161 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
331 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
214 Okunma.
08 Eylül 2023
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2509 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2044 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
1960 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2170 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1593 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1274 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1907 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1748 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1231 Okunma.
23 Mart 2023
“Ben de adayım”
1520 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1758 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1126 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1189 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1182 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1337 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
1734 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3277 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1842 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2596 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
2477 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3753 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2035 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2845 Okunma.
05 Mayıs 2022
'Sıkıntı yok!'
2515 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2663 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2335 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
2408 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2655 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4276 Okunma.
17 Kasım 2021
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4395 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
5619 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3477 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
5267 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
4201 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
4291 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4462 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
3479 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3078 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4470 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11491 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
2357 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
2833 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
2991 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
2815 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3203 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
3281 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4435 Okunma.
Haber Yazılımı