|
|||
![]() |
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno | ||
Yusuf ALİOĞLU | |||
Babacığım.
Köyümüzün kültür arşivi, Çapakçur’un sempatik esnafı, folklorumuzun duayen ismi, sevenlerinin ‘ali abi’si değerli babam H. Ali Burtaşkıray hakkın rahmetine yürüdü.
Babamın 1942’de Çölek’te başlayan ömür serencamını ‘emek, sanat ve muhabbet’ kelimeleri ile özetleyebilirim.
Henüz 10-12 yaşlarında Diyarbekir’de inşaatlarda çivi toplayarak, lokantalarda günlük 2 liraya masalarda kullanılmış bardakları toplayarak başladı emek serüveni.
“Yememiştir hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını' diyerek ömrünün sonuna kadar da hep emeğinin karşılığı ile geçindi.
Emekçi kişiliğinin yanında o, tam bir sanat adamı idi. Daha çocuk yaşlarında babasından öğrendiği folklor ve oyun tutkusu hayatının tarzı haline gelmişti. Bir yandan iaşe endişesi ile sabah namazını müteakip başlayan iş hayatının yoğunluğu diğer yandan köy köy, mahalle mahalle gezip, yumurta topuklu sivri burun ayakkabısı, özel olarak diktirdiği şalvarı ve bir başka folklor efsanesinden hediye aldığı kuşağı ile sanatını icra eder, Delilo'dan Gövend'e, Çepik'ten Harrani'ye seyirlik ziyafet sunardı.
Yüzlerce Zaza’ca düğün türküsü bilir, onlarca oyun, ritmik hareket ve figürü ustalıkla sergilerdi.
Günlerce süren köy düğünlerinin ya da şehirdeki sokak ve sonraları düğün salonlarındaki düğünlerin aranan ismiydi. Mikrofondan önce onun adının ısrarla anons edilişini ve sahneye davet edilişini unutamam. Davul zurna ya da kaval onunla ayrı bir çalar, oyuncular onun sinerjisi ile ayrı bir havaya girer, izleyiciler vücut dilini ustaca kullanan bu efsaneyi izlemeye doyamazlardı. Oyunun en heyecanlı anında mendilini havaya atıp iki diz çöküşü sonrası havadaki mendili yeniden tutması onunla özdeşleşen unutulmaz karelerdendi.
Bütün ustalarda gördüğüm bir ayrıntıya onda da ziyadesiyle şahit oldum. Ruhuna yuva yapan folklor aşkı uğruna işyerini ihmal eder, ekmek teknesi zarar görür, işleri kötü giderdi. Ama bunlar asla sanatçı kimliğinin önüne geçmez, asla duygularının yönünü değiştirmezdi.
Halk Eğitim Merkezi adına kurduğu ve zamanında çok büyük işlere imza atan folklor ekibi hala efsane ekip olarak anılır.
Yurt içinde ve yurt dışında sayısız programa, festivale, belgesel çekimine, yarışmaya katıldı. İki Türkiye birinciliği ve bir Türkiye ikinciliği hediye etti memleketine.
Evet. O, aynı zamanda bir gönül eri idi. Konuşmayı, dinlemeyi, muhabbeti ziyadesiyle severdi. Köyün kültür arşivi gibi geniş bir anı yelpazesine sahipti. Hafızası güçlüydü. Büyüklerinden duyduğu anekdotları, hatıraları, önemli olayları kendi çeşnisini de katarak büyük bir ustalıkla anlatırdı.
Şehrin tarihine şahitlik edecek, aşağı çarşıdan yukarı çarşıya şehrin nabzını tutacak zihinsel, sözlü dökümanları vardı. Şehrin ilk terzisi, ilk zabıtası, helvacısı, nalbantı, hamalı, kamyoncusu, belediye başkanları ve diğer önde gelenleri hakkında hayran bırakan dolu dolu bir koleksiyonu vardı.
Ama gün oldu, o da her fani gibi ömrünü tamamladı ve rabbine yürüdü.
Saf, duru, sahih bir akidesi vardı. 1950’lerde ilkokulu bitiren babam, soran, sorgulayan, kurcalayan, eleştiren bir akıl formatına sahipti.
İşyerine gelen medrese hocalarına çay-kahve ikram eder, bu arada aklına takılan sualleri bir bir sıralardı.
Şahitlik ederim ki, asla tekasür burgacına tutulmadı. Gönül zenginliği, sohbet seyahatleri, kavalın yanık sesi, türkülerin doyulmaz tadı onda dünyalık biriktirmeye yer bırakmamıştı zaten.
Günü yaşayan, kalbi ağzında bir insandı. Yarınlar için komplike planlar yapmaz, duygularını doğruca ifade ederdi.
Doğup büyüdüğü topraklara şiir tadında bir tutkuyla bağlıydı. Çocukluğunun geçtiği dağları, bayırları, soğuk suları, serin gölgeleri anlatmaya doyamazdı. İnsan canlısıydı; arkadaşlarını, komşularını, köyün büyüklerini ayrıntıları ile aktarır; mizah ve trajedi üslubunu görülmemiş bir ustalıkla dengeler, saatlerce süren sohbetleri ara vermeden devam ederdi. Bu anlamda Zaza’ca sözlü edebiyatının önemli temsilcilerindendi diyebiliriz.
Yüzünü hep eski olandan yana tuttu. Eski dostluklar, arkadaşlıklar, paylaşımlar onulmaz bir sancı olarak kaldı onda. Modern olanın ayrıştıran, tekleştiren, uzaklaştıran, yabancılaştıran taraflarına hep mesafeli durdu.
Evet Cemal Süreya. Benim de babam öldü.
‘Şimdi babasız kalmış çocukların ıssızlaşmış gözleri ile bakıyorum’ etrafa.
‘Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım!’ Yalnız onun elini öpmek için eğilen başım, şimdi hangi rüzgarlara savuracak kalbimi Nazım.
Şimdi baba yokluğunun hüsranıyla yaraları dağlama zamanıdır şairim.
Babacığım…
Kalemi günün birinde vefatın üzerine tutacağımı hiç düşünmemiştim.
Alemlerin rabbi olan yüce Allah, seni rahmeti ve mağfireti ile kuşatsın.
Mekanın cennet olsun. …
“Day bego wuno, day miro şuno / Day havaro derde mı gıruno…” |
|||
Etiketler: Dayvun,, Dayvun,, Dayvuno, /, Day, Qırbun, Çımun, Siyuno, |