Senki ümitsizlerin ümidi, kimsezlerin kimsesi, ve taşı toprağı altın şehirdin,
senki İmparatorluklara ve bir çok medeniyetlere kucak açtın, bir çağ açıp, bir çağ kapattın, senki Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed ( S.A.V.) min övgüsüne mazhar olmuş, Sultanlar sultanı Muhammed Fatih han hazretlerinin muhteşem fethine şahitlik ettin, bağrına bastın, din, dil, ırk gözetmeden bütün insanlığa eşit ve adil davranan, adalet ve faziletle yöneten, bir Allah dostunun, Osmanlı imparatorluğunun şanlı komutanına kapılarını açtın ve kucakladın! Baş göz eyledin, senki bir çok dinlere, ırklara, farklı kültürden gelen insanlara kucak açtın, senki yemyeşil çeşit, çeşit bitki örtünle, ormanlarınla bizleri serinlettin, huzur verdin, senki rengârenk çiçeklerinle ve mis gibi kokan ıhlamur ağaçlarınla, boğazın mis gibi kokan ve görüntüleriyle insanları cezbeden, görsel bir şölen sunan Erguvan ağaçlarınla güzel kokular yaydın! Senki şairlere, yazarlara, bestekârlara, senaristlere ilham kaynağı oldun. Senki Sahabelere, şehitlere Alimlere, Allah dostlarına kabristan oldun. Senki galata kulesi seyir terasından insanlara güzelliğini ve zerafetini izlettin! Senki altın boynuzunu, inci gerdan boğazlarından kayıkla, sandalla, tekneyle, vapurla, gezinti turlar düzenlettin, senki yedi tepen ve yem yeşil olan bütün istanbulun silüetini izlettirirdin, zirvesinden istanbulun tamamını tek seferde engelsiz seyrettirirdin. Senki kız kulen vardı, insanlar tertemiz ve masmavi sularında yüzerek veya sandalla kuleye varır, eğlenir, gününü gün eder dönerdi. Senki kibar beyefendilerin vardı, ismini senden almışlardı! ,istanbul beyefendileri, insanlara karşı samimi ve hoşgörülü davranışları vardı. Senki her ilçe ve semtinde değişik kültür ve meziyetleri barındırdın ve her semtin insanı kendi kültürüne has yaşam tarzı vardı. Herkes bir birine karşı saygılı ve vefalıydı, güzel ve samimi komşuluklar vardı, akşam geç vakitlere kadar kız ve erkek içiçe, birlikte eğlenir, hiç kimseden herhangi bir kötülük görülmezdi! Komşuluk kardeşlik ve samimi arkadaşlıklar vardı. Büyüklerimizden öğrendiğimiz oyunlar vardı, mahalle ve sokaklarda, yemyeşil parklarda gruplar halinde birlikte oynardık, hiç kimsenin aklına başkasının aleyhinde kötü tutum, davranış ve söylem düşünülmezdi. Sadece mahalleler arası tatlı rekabet ve çekişmeler, tadında sataşmalar olurdu. Büyüklere karşı saygı, küçüklerekarşı sevgi ve şefkatle muamele edilirdi. Kış aylarının soğuk gecelerinde sokaklarda boza boza diye seslenen bozacılar vardı ve bozayı içer yüreğimiz ısınırdı. Yemekler müthiş lezzetliydi ve her şey organikti, her meyvenin ve sebzenin kokusu ve tadı bambaşkaydı, herşeyin tadı ve lezzeti vardı. Çengelköy bademi kokusu uzaktan hissedilirdi. Mandıralarda taze sağılmış manda sütü ve sütten üretilmiş katıklar satılırdı.Hele o güzelim, şirinmi şirin, yemyeşil, kimi köyler mavi ve yeşilin ortasında meyve ve sebze bahçeleri köylere varmadan sebze kokusu köyün dışından hisedilirdi. Sarıyerin bazı köylerinde deve ile yük taşırlardı. Köylerin yeşil alanları ve şehir yaşantısından, keşmekeşinden bunalmış insanların mesire alanıydı. Hemen her tarafa çulunu serip piknik yapabiliyordun. Hülâsa geçmiş zamanlarda bütün aktiviteler, eylemler ve söylemler insanları mutlu eder, keyif ve huzur verirdi.
Günümüzde ise her birey kendi heva ve hevesi ile yaşıyor, kimsenin bir başkasına karşı tahamülü kalmamış, bireyselcilik, menfaatçılık, tamakârlık yalakalık, bağnazlık, ahlaksızlık, saygısızlık, kibir, riyâkarlık ve kapitalist bir yaşam tarzı model olarak alınmış.
Sözde 2000' yılı milenyum yılı olarak kutlandı. Medyada ve sosyal medyada, basında da milenyum aşağı, milenyum yukarı, şöyle çağ atlamamız ve ,şöyle yapacağız, böyle yapacağız, millet olarak bizlerde ümitlendik ve maalesef kentsel dönüşüm adı altında, rantsal dönüşüm gerçekleşti. Yıkılan 70 veya 100 m2'lik gecekondunun yerine devasa gökdelen ucubesi dikildi. Madem gece konduların tamamını dönüştürecektiniz bari tüm gecekonduları bir site ortamında toplayıp, yada 3 veya 4 gökdelende toplayıp yıkılan gecekonduların yerini yeşil alan park ve toplanma bölgesi yapsaydınız. Maazallah! Yıkıcı bir deprem olsa milletin yanyana ve üst üste durabileceği acil eylem planına göre toplanabilecekleri toplanma alanları yok. Eskiden deniz gezintisinde istanbulun bütün simgelerini görebiliyorduk, şimdi ise; görebileceğimiz tek şey ucube gökdelenler, maalesef bu ucube gökdelenler de güzide şehrimizin silüetini bozduğu gibi, göçmen kuşların göçü felaketle sonuçlanmaktadır. Göç güzergâhında gökdelenler olduğu için kuşların büyük kısmı yorgun olduğu için ucube gökdelenleri aşamayıp çarpma suretiyle hayatını kaybediyor! Yedi yeşil tepe Yedi beton tepeye dönüştü. Maalesef, köylerin esamesi okunmuyor, bütün yeşil alanlar, tarlalar beton yığını site ve malikânelere dönüştürüldü. Bırak o bölgelerde piknik yapmayı, veya dinlenmeyi, soluk bile almak yasak. Her taraf kamerayla donatılmış, güvenlik ve güvenlik ağıyla çevrili, köyün yerlisine dahi güvenlik ne işin var burda, buralarda ne diye geziniyorsun, site sakinlerini rahatsız ediyorsun ikazında bulunuyorlar. Anlıyacağınız; şehirlinin efendisi kendi köyünde esir.Trafik aldı başını gidiyor, yapılan hizmetler kâfi gelmiyor, talepleri karşılamıyor. Bu gidişle trafik durma noktasına gelecek, raylı sistem ağı genişlerse belki bir nebze faydalı olur, Millet deniz bulamıyor, denize hasret, biz denize dolgu yapıp, yani kazıkları çakmak suretiyle yol ve yalı inşa ediyoruz. Vallahi denizler öcünü alacak, hor kullandığımız, otel ve konut inşa etmek için tahrip ettiğimiz doğa ve tabiat hakkını ve öcünü alacak.
Tabiatı, denizleri tahrip ettik ve kirlettik, hoyratça kullandık. Kirlenen denizlerde canlı kalmayınca martılar karaya yöneldi, çöp konteynerlerinden beslenmeye başladı ve o hareketli çalışkan, aktif hayvanları kendimiz gibi pasifleştirdik, tembel ve birer canlı haline geldiler. Bazıları hazır yemekten obez olmuş iriliğinden uçmakta güçlük çekiyorlar. Anlıyacağınız martılarada ihanet ettik, onların yaşam döngüsünü mahfettik. Bizler ne ara bu hale geldik, güven yok algı çok, üretim yok, muhabbet çok, herkes ayrı bir telden dem vuruyor. Herkes çıkarına göre pozisyon alıyor. Sözün özü siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakıp laf ebeliği yerine üreten, ürettiğini satabileceği dünya genelinde pazarlar oluşturabilmek, kalifiye, mekanik işçi yetiştirip istihdamını sağlamak. Yaşam konutlarımızı, şehirleşmeyi verimsiz topraklara yada dağın yamaçlarına, tepelere yapmak, inşa etmek suretiyle sulak verimli toprakları tarım ve hayvancılık için kullanmamız gerekir, en akılcı düşünce budur. Ama insanımız tam tersine aksi yönde hareket ediyor, verimli ve sulak lokasyona konut inşa ediyor ve takdir edersinizki, bu gibi lokasyonlarda, zemin yumuşak olduğu için en ufak bir deprem ve felakette çöküyor, yerlebir oluyor ve neyazık ki insanlarımız ölüyor yada sakat kalıyor. Gelin hep birlikte yaşanılabilir bir İstanbul inşa edelim, çevreye, tabiata, tüm canlılara karşı duyarlı olalım.
İstanbul sevdalısı kardeşiniz affınıza sığınaraktan iki satır kaleme aldı. İstanbulu yazmak için kelimeler ve cümleler kifayetsiz kalıyor. İstanbul her yönüyle büyük bir eyalet.
Sevgi ve muhabbetlerimle...
Mehmet KORKUTATA
|