|
|||
![]() |
ŞELALENİN DÜŞÜŞÜ KADAR GÜR, GÖYNÜK SUYU KADAR DERİN | ||
| Hasan TOSUN | |||
“Yöneticilik, koltukta değil; karakterde, halkta ve doğayla kurulan uyumda yatar.” Bir yönetici, yalnızca koltuğunun değil; şehrinin aynasıdır. Bingöl’ün ovaları, suları, meşe ağaçları bize her tan yeri vakti aynı güzelliği nakşeder: Horoz Baba Dağı gibi heybetli durur, su gibi berrak akar. Işık gibidir, lakin göz kamaştırmaz. Bingöl’de şafak, sakinliğin üzerine serilen derlenmiş bir türkü gibidir. Yağmur, dağların eteğine çiseler; Genç’in vadilerinden akarak Murat Nehri’ne bir başka söz katar. O söz, iyi bir yöneticinin nasıl biri olması gerektiğini anlatır bazen Çır Şelalesi’nin çağlayan sesiyle, bazen Kös Kaplıcaları’nın şifalı buharında, kimi zaman da Karlıova’nın sert rüzgârlarında ibretlik bir öğütle… Gerçek bir yönetici, Sülbüs Dağı’nın doruğu kadar açık, Göynük Suyu’nun kaynağı kadar derin olmalı. Kendini bilmeli ki başkalarını anlayabilsin; Zağ Mağarası’nda saklı kendi sesini dinler gibi dinlemeli yüreğini. Cesur olmalı; çünkü korkak lider ardında umut değil, gölge yürütür. Ama zamanında da mütevazı olmalı. Yelesen’in yamaçlarındaki kır çiçekleri gibi renkli ve anlamlı… Bilgiyle donanmış, bilgiyi bir taç gibi değil, karanlığı aydınlatan bir fener gibi taşımalı. Ki o fenerle hem kendi yolunu, hem halkının yolunu aydınlatabilsin. Bilgi, yalnızca bilene değil; paylaşana yakışır en çok da. Tıpkı Kiğı’da Selenk Köprüsü’nü yapan taş ustasının elinde şekillenen kaya gibi: Ham taş, el değmeden sanat olamaz elbette. Fedakâr olmalı yönetici. Solhan Yüzen Ada Gölü’nün sabah serinliği gibi; görünmek için değil, huzur vermek için var olmalı. Gerçekçi ama düş kurabilen… Balık Gölü’nün derinliğiyle, Karlıova’nın ufkuyla düşünmeli. Mükemmeliyet arayışında kusurdan Ve sonra gece iner Bingöl’ün üzerine. Genç’in vadilerinde yel eser, kaybolan bir adın peşine düşer yoktur o isim: Belki bir yönetici, belki bir fikir, belki sadece Bingöl’ün dimağı… Çır Şelalesi’nin suyunun düşüşünde yüzünü arar; ama gördüğü yüz değil, karakterdir. Gözlerinde cesaretin gölgesi, ellerinde sorumluluğun çizgileri… Kalbi, Karlıova kışı kadar soğuk görünür; Yürür… Yelesen’in yamaçlarından geçer, Kiğı’nın kayalarına dokunur; her kayada bir öğüt bulur: “Emrivakiye izin verme. İnsan hak ettiği kadarına ulaşsın; torpille değil, liyakatiyle.” Gökyüzü, Sülbüs Dağı’nın doruğunda ona fısıldar: “Bilgiyi başa taç yapma; fener yap.” Fenerin ışığıyla yürür; sis çöker bazen. Ama liderlik, görmeden de yürüyebilmektir. Karanlıkta bile yön bulmak, Bingöl Ovası’nda rüzgârın yönünü sezmek gibidir: Görmeden hissetmek, duymadan anlamaktır. Bir nasihatı düşünür: “Özgüvenli ol; gurura yenilme. Mükemmeliyetçi lisanınla insana yoldaş ol. Hedefe kilitlen, lakin gönül kırmadan.” Fedakârlık, yöneticinin toprağının mayasında vardır. Solhan’ın sabrı, Karlıova’nın direnci, Adaklı’nın emeği… Hepsi öğretir ki: Gerçek liderlik, görünmek için değil; yaşatmak içindir. Yönetici, halkının yükünü sırtında değil, kalbinde taşımalı. İnsanın sarrafı olmalı; dilini değil, hâlini okumalı. Sözü ufuktan yankılansın; çünkü gönülden geçmeyen söz hiçbir yere ulaşmaz. Dinlemek, liderin gizli silahıdır; anlamaksa onun en büyük zaferi. Zaman mefhumuna sahip olmalı; gününe Yayladere’nin sabah ezanıyla başlamalı, Yelesen’in turuncu batışıyla noktayı koymalı. Erken davranırsa umut yeşerten, geç kalırsa gülü solduran liderdir o. Rüzgârı yöneten değil elbette; yön bulandır gerçek rehber. Ve sonunda gün doğar. Çır Şelalesi’nin kenarında yeniden yüzüne bakar. Artık o yüz, sıradan değildir; fedakârlığın, bilgeliğin, zamanın ve inancın birleştiği Murat Nehri gibi çağlayan bir yüzdür. An gelir, şehrin ufkunda güneş doğar. Sülbüs’ün gölgesi kısalır, Göynük’ün suyu parlar, Yedisu’nun kalbi bir kez daha atar. Ve adalet, tevazu, cesaretin ritmi yöneticinin kalbinde çarpar. |
|||
| Etiketler: ŞELALENİN, DÜŞÜŞÜ, KADAR, GÜR,, GÖYNÜK, SUYU, KADAR, DERİN, , | |||
|