|
|||
![]() |
DİKTATÖRLERE BAKIN HEPSİ BATIDA EĞİTİLDİ | ||
Vehbi KORKUTATA | |||
Bugün Ortadoğu ve Afrika halklarıyla ayrı ayrı kamuoyu yoklaması yapsalar, her biri demokrasinin iyi bir yönetim sistemi olduğunu hatta bunun da ötesinde bir mecburiyet olduğunu söylerler.. Nasıl demesinler ki.. 100 yıldır 1. Dünya Savaşı’nın mutlak galibi İngiltere, kendisi ile işbirliği içinde olmuş ve işbirliği içinde olacağının teminatını vermiş olanlara yönetimi vermiş, teminatlarına sadık kalmayanları değiştirmiş, diktatörler getirmiş, onların da faydası biteni buruşturup atmış, yenilerini sonra daha yenilerini, daha yenilerini getirmiş.. Diktatörlere bakın, hepsinin ortak özelliği bir şekilde batıda eğitim görmüş olmasıdır. Örnekleyip yazıyı uzatmak istemiyorum ama; Saddam’ı, Kaddafi’yi, Esed’i,, Ziya ül Hak’ı, Pervez Müşerref’i.. vb gibi kısa bir araştırmayla haksız bir şekilde devletin tepesine yerleştirilmiş çapsız, yeteneksiz, yetersiz ömrü batının kendi bölgelerindeki planlarını işletmekle görevli insanlar olduğunu kolayca anlayabilirsiniz. Bu bölgelerdeki halkların tamamı, kendini yönetenlerin, batı işbirlikçisi, onların çıkarlarını korumak, talimatlarını yerine getirmekle vazifeli, kendi halklarına zulmetmekte asla tereddüt etmeyecek “atanmışlar” olduğuna yemin bile eder. Esed, şii-nusayri mezhebe mensuptur ve halkın yüzde 90'ının sünni olduğu Suriye’nin başına getirilmiştir. Saddam sünnidir ve ağırlıklı nüfusun şii olduğu Irak’ın başına getirilmiştir. Suud ailesi itikadi olarak vehhabi mezhebine mensuptur, arap değildir ve neredeyse halkının tamamına yakını maturudi veya eşari olan Arabistan’a kral yapılmıştır. Hatta onları kabul etmek istemeyenlerle yapılan ve 35 sene süren iç savaşta İngilizler’in para ve silah desteğiyle iktidarda kalabilmiştir. Trump’ın Arabistan ziyaretinde “biz desteğimizi çeksek bir hafta iktidarda kalamazsınız” dediğini hatırlarsınız. İran islam devriminin CIA’nın büyük desteğiyle yapıldığını, Google’da yapacağınız küçük bir araştırmayla bulabilirsiniz. Zaten laflara bakmayıp 1979 dan beri İran’ın icraatlerini incelerseniz, yaptığı her icraatin Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğini hatta onların Ortadoğu’ya çökmesinin en büyük sebebi olduğunu anlarsınız. Mısır’da olanları herkes biliyor zaten; yazmak anlamsız. İktidarları değiştirmekte, insanları birbirine düşürüp ortalığı kan gölüne çevirmekte, bölgeyi istikrarsızlaştırmakta kullanılan, şimdilerde pek esamasi okunmayan kominizmin, bu bölgelerde nasıl moda ideoloji olarak yayıldığını uzun uzun anlatmaya burası müsait değil. Arap milliyetçiliğini, Mısır merkezli ama bölgenin tamamına yayılmış İhvanı Müslimin hareketini, Panafricanizm hareketlerini, terörün sırtına binmiş neo selefi akımları da.. Demokrasilerde en temel esas kuvvetler ayrılığı prensibidir. Yani devlet üçlü saç ayağı Yasama-Yürütme-Yargı üzerine oturur. Bunlar birbirinden bağımsız olmalı ve birbirini dengelemelidir. Birbirine yakınlaşmasını, taburenin iki ayağının birbirine yakınlaştığı veya birleştiği gibi düşünün. Son anayasa değişikliğinden önce yasama ve yürütmenin birbiriyle bu kadar içiçe geçmesini, bakanların istisnalar hariç tamamının meclise milletvekili seçilenlerden atanmış olmasına hayret ederdim. Yasama ve yürütme birbiriyle birleşmiş ve yürütmenin emrinde bir demokrasi... iki ayaklı saç veya tabure.. Örneğin; belediye başkanları, yardımcılarını ya da bağlı şirket müdürlerini veya birim müdürlerini belediye meclisinden mi seçiyorlar.. Belediyeler, başkanlık sistemiyle yönetilmiyor mu. Şirketler, vakıflar, sendikalar, dernekler, üniversiteler.. bunların her birinin idaresi başkanlık sistemi değil mi.. icra eden ile onu denetleyenin birleştiği hangi yönetim birimi var ki.. Merhum Turgut Özal, her genel seçimden 4-5 ay önce, sağlık filan gibi sebeplerle Amerikaya gider, 15 gün kalır, muhtelif vakıf ve derneklerde konuşmalar yapardı. Sonra Demirel’in de aynı formatla 15 gün Amerika seyahatini gördük ve başbakan oldu. Ecevit’in ve Erbakan’ın da. Erdoğan da gireceği ilk seçimlerden 4-5 ay önce Amerika’ya 15 günlük seyahat yaptığında kimin başbakan olacağını daha hiç propaganda faaliyetleri başlamadan ben biliyordum. Şimdi 6 parti ittifak kurmuş, kimi sosyal demokrat, kimi kominist, kimi muhafazakar, kiminin rengi belli değil.. Yakın geçmişte değil aynı masaya oturup herhangi bir konuda fikir birliğine varmak, birbirlerini görmeye bile tahammül edemeyen, siyasette, ekonomide, sosyal hayatta, dünya görüşünde, ideolojide asla birbiriyle uzlaşamayacak 6 parti bir araya geliyor ve bu ülkeye güçlendirilmiş parlementer sistemi getireceğiz diyorlar. Yani demokrasinin birbirinden ayrı olması gereken iki ayağını birleştirmeyi vaad ediyorlar. Yani en çok çektiğimiz koalisyon dönemlerini taahhüt ediyorlar. "Yani istikrarsızlığı, karar mekanizmasındaki zaafiyeti," enflasyonu, develüasyonu.. bürokrasinin, medyanın, askeriyenin iktidar kadar muktedir olduğu, terörizme, mafyalara karşı savunma zaafiyetindeki devleti.. Bu millet referandum yaptı. Yani biraraya geldi ve karar verdi. Başkanlık sistemini, yani kuvvetler ayrılığını, yani demokrasinin ana prensibini işletmeyi seçti.. Bu ülke 70 li yılların koalisyonlarında anarşiyi, 90 lı yılların koalisyonunda istikrarsızlığı, kaosu gördü.. IMF tarafından atanmış Kemal Derviş’e kurtarıcı gibi yapışılan ve ülkeye en az 10 yıl kaybettirilen 3 lü koalisyon dönemini orta yaş hatırlar. Lütfen hatırlamayan hatırlasın ve yeni oy kullanacak kuşağa anlatsın. Türkeş’in dışardan desteklediği Ecevit DSP’sinin azınlık hükümetini herkes hatırlar. Rahmetli hiçbir zaman bağdaşmayacağını düşündüğü sosyal demokratlarla koalisyon kurmayı reddedip devletin bekası gereği onlara hükümet dışında kalarak destek vermişti. Sonraki dönemde bu iki partinin koalisyon ortağı olmasının devlete ne kadar zarar verebileceğini hep beraber gördük. O zaman kendi partisinin dahilinde veya haricinde Ecevit’in azınlık hükümetini desteklediği için tek söz etmeyenler bugün Bahçeli’nin AKP’yi desteklemesine demediklerini bırakmıyorlar. Güçlendirilmiş parlementer sisteme (ismi de çok haşmetli) 95 yıl sabredip onun gelişip olgunlaşmasını bekleyenler, onun her türlü zorluğunu yaşayıp çok bedel ödeyenler, demokrasinin muradına daha yakın, ülkemiz kültürüne daha uygun, fiili olarak her yönetim biriminde uygulanan başkanlık sistemine de biraz sabretmeliler. Yanlışları var mıdır, vardır; düzeltilir. Eksikleri var mıdır, vardır. Tamamlanır. Çok benzemez, hatta hiç benzemez 6 partinin oylarını toplayıp çok benzer 2 partiye karşı galip gelmesi, siyaseten çok renkli yani ala bele bir koalisyon kurup, sistemi yeniden değiştirmeye çalışması, içerde ve dışarda sırat köprüsünde yürüyen devletimizi 70 li yıllara kadar ve 90 lı yıllarda olduğu gibi kıytırık bir Ortadoğu devleti haline getirir. Bunu yakın geçmişte Özal öldüğünde ve ANAP iktidardan düştüğünde gördük. Umulur ki bu ittifak mevcut sistemin gereği olarak, kalır ve halkın en çok teveccühünü alan bir başkanın serbest olarak kuracağı hükümete saygı göstereceğini deklare eder. İnşaallah demokrasimiz, uzun olmayan bir gelecekte, işleri karıştırıp içinden çıkılmaz hale getiren, halkı bölüp birbirine düşüren partilerden kurtulur. İnşaallah dar bölge seçim sistemiyle şahıs olarak seçilen milletvekillerinden oluşur meclis. İnşaallah, sosyal demokrasiymiş, liberalmiş, ortanın sağıymış soluymuş başkaları tarafından belirlenmiş siyasi klişelere bağlılık zorunluluğunu hissetmeyen bir başkan seçer ve onun seçtiği kabineyle yönetilir. İnşaallah seçilenlerin bilgileriyle, donanımlarıyla, yetenekleriyle, ahlaklarıyla tercih edildiği bir sistemi görürüz. İnşaallah medya şişirmesiyle, dışardan ittirilmeyle kurulan büyütülen partilerin olduğu, her demokratik toplum biriminin her durumda takım tutar gibi aynı partiyi seçtiği, partilerin gerçek niyetini, fikrini saklayıp, değişik entrikalarla ve halkın oyunu aldıktan sonra halkın muradına, ikbaline, taleplerine ters işler yapmadığı gerçek demokrasiyi yaşarız. |
|||
Etiketler: DİKTATÖRLERE, BAKIN, HEPSİ, BATIDA, EĞİTİLDİ, |
|