Bizim nesil aşağılık duygusuyla büyümüştür ya da büyütülmüştür. Kilis’ten kaçak giren Çin malları ile büyüdük biz. Sadece Çin malı mı? Evinde Fransız malı tımbırık porselen bulundurmak zenginlik alametiydi mesela. Türkiye’de tekel olarak üretilen üç araba markasının üç-beş modelini almak için yıllara sari kuyruğa girildiği dönemlerde Avrupa’dan beş yaşını geçmiş araba ithalatına izin verilmesine ne kadar sevinildiğini anlatamam. Yani kefere sıfırını alacak, keyfini sürüp ekonomik ömrünü yitirdiğinde kokusunu koltuklarına sindirdiği hurdayı bize iteleyecek. Biz bunun utancını yaşadık utancını. Ağlayarak yazıyorum bunu. O zamanlar bir Almancının Türkiye’ye gelişinde gördüğü ilgiyi bugün uzaydan biri gelse göremez. Avrupa’nın köle ihtiyacı olduğunda insanlar birbirini yerdi yurtdışına işçi olarak gitmek için. Avrupa’ya köle gönderdik biz köle. Ne hayatlar karardı kefere memleketlerde.
…
Yıllık ihracatın 5 milyar doları geçmediği yılların çocuğuyuz biz. Bunun yüzde 98,5 i yaş sebze, meyve ile madenler ve yarı mamûl. Bize biçilen buydu çünkü. NATO üyesi olarak bize biçilen, komünistlerin ayranı kabardığında Amerika’nın askeri yardım diye verdiği miyadını doldurmuş silahlarla karşısına çıkıp ölmek ve arkadaki gerçek savaşçıların bağırsak meselelerini güvenle çözmekti. Yani biz domates üretecektik, onlar savaşacaktı. Yani mayın eşeği, tarım ülkesi. Bize dünyada gıdada kendi kendine yeten nadir ülkelerden biri olduğumuz ve bununla gurur duymamız öğretildi.
…
80 lerin başında çakaralmaz Kırıkkale tabancaları ve havan topu mermisi üretmekten ibaretti savunma sanayimiz. Kıbrıs’ta insanlarımız katledilirken donanmamızın çıkarma gemisi bile olmadığı anlaşıldı. Çıkarma gemisi dediğin nedir arkadaş, arabalı vapurun beş alt modeli. Savaş yapmak için uçaklarımız vardı ama bakım onarım ihtiyacı da vardı ve Amerika yapmıyordu. Sen bir silahı kimden alırsan, onun istediği düşmanla, onun istediği kadar savaşabilirsin ya da istemezse hiç savaşamazsın. Sana tekerleğini vermez, biter gider. Almanya’da gizli bir operasyonla uçaklar modifiye edildi. Benzinini Kaddafi verdi de hava kuvvetlerimizdeki üstünlükle o savaştan muvaffakıyetle çıktık. Beşparmak Dağları’nı geçtik diye ABD sana bir daha silah filan vermeyeceğim dedi. Arızalanan ya da mühimmatı biten silahlar hurdaya çıkarıldı yıllarca.
…
PKK ile mücadele ederken askere şu silahtan bu kadar, bu bombadan şu kadar atabilirsin deniyordu. Çünkü bittiğinde Amerika muhtelif gerekçelerle vermiyordu. PKK ile uğraş ama bitirme. Oyalanın işte. Biraz şehit ver, biraz kahramanlık yap, biraz da onlar savaşsın, geçinin gidin işte. Ekonomin sürekli deprem yaşasın, doğunun halkı gelişmesin ve devletine kin beslesin, Ermeni devletine yol açılsın.
…
İsrail’den drone kiralamıştık. Satmaya da satmıyorlar. Operatörler İsrailli. Silahsız dronların havada topladığı bilgiler İsrail’e gidiyor, orada değerlendiriliyor ve bizim görmemiz gerekenler bize veriliyor. Yani onlar belirliyor bize lazım olanı. Hatta parasını önden verip sipariş ettiğimiz dronların Mavi Marmara olayına kurban gitmesini de unutamam. Sonradan kurtardık mı bilmem.
…
Özal rahmetli döneminde F16 üretmemiz bir devrimdi. Bu uçak yüzde 80 yerli olarak üretildi. Hatta Mısır’a bile ihraç edildi. Amerika’nın nasıl bir hata yapıp bunun üretim müsaadesini bize niye verdiğini anlayabilmiş değilim; sonra niye üretmeyi bıraktığımızı da. Ama F16 üretimi bize çok şey kazandırdı. Sanayimiz çok gelişti ve dünyanın hemen her ülkesine uçak parçası satıyoruz artık. F35 projesinden çıkarıldık ama parçalarının üretiminden çıkarılamadık. Çünkü yapamıyorlar. Parçasını yapabiliyorsan uçağı da yapabilirsin. Yaptık. Hürkuş ve milli muharip uçak MMU projesi. Hürkuş bitti, silahlı kuvvetler envanterine girdi, ihraç bile edildi. Şimdi dünyanın en gelişmiş uçaklarından birisi olacak olan MMU’nun uçmaya başlamasını bekliyoruz. Çok da beklemeyeceğiz.
…
Dronları da yaptık. Hem de silahlı olanlarını. Şimdi dünya devletleri almak için yalvarıyor ve lütfettiklerimiz sıraya giriyor almak için. Bunların karada yürüyenlerini de yaptık, denizde yüzenlerini de. Hatta denizin dibine yerleşip bekleyen,hedef kodu ilettiğinde hareket edip hedefini vuracaklarını da. Şekli ve hareketleriyle birebir Yunus kopyası olanı da yolda. Süpersonik insansız savaş uçağımız da inşallah sene sonu uçuş testlerini yapmaya başlayacak. Artık takım olarak satıyoruz, uçağıyla, dronuyla, hava savunma sistemiyle, akıllı, zeki, uçan, kaçan mühimmatıyla..
…
S400 ler sebebiyle F35 savaş uçağı programından çıkarılmamıza gerçekten sevinmiştim. Bence Allah’ın bize bir lutfudur bu. Çünkü kodları Amerika’da olan bu elektronik manyağı uçak, tanesi 100 milyon dolardan alınacaktı ve ömrü boyunca işletme ve ABD tarafından yapılacak bakım masraflarıyla yüzmilyarlarca dolara mal olacaktı. Ve her yaptığı Amerika’nın müsaadesinde olacaktı. Mesela telefonu açıp ‘’ya mirim şu Yunan’ı az vurabilecez mi?’’ diye soracaktınız. Onlarda ‘’ııhh’’ diyecekti misal.
…
Onun yerine istediğimiz F16 lara yıllarca ayak diredikten sonra bugün vermelerinin yolu açıldı. Bu iyi haber. Çünkü bu uçağın her türlü kodu bize ait. Bakım, onarım, modifiye ve yedek parçalarını kendimiz halledebiliyoruz. Çok daha ucuz. Uçurmanın saati 20.000 dolar olan F35 e göre işletme maliyeti çok daha ucuz. Kendi milli silahlarımızı bu uçağa monte edebiliyoruz. Bugün MMU’nun seri üretimine girsek bile ancak 5-6 senede karşılayabileceğimiz milli savunmadaki olmazsa olmaz uçak ihtiyacımız karşılanacak.
…
Ne diyelim, zamanında uçak fabrikalarımızı kapattırıp, üretenlerin yapılmış uçaklarını hurdacıya satmak zorunda bırakan milli kahramanlarımıza hayıflar olsun. Bir yerden paramızla uçak alabileceğiz diye seviniyoruz. Ya alamasaydık. Ya üretme ihtimalimizin bile olmadığı vasatta alamayacak olsaydık. Hadi bağımsızlıktan bahsedin bakalım. Az uzatalım. ‘’ya lütfen Doğu Akdeniz’de bizim petrolümüzü çıkarmazmısınız’’, ‘’ya lütfen YPG’ye Ermeni devleti kurdurmazmısınız’’.. 100 senedir nasıl yönetildiğimizi daha iyi anlatmak çabasıyla bu abuk subuk esprileri yaptığımız için affınıza sığınıyoruz. 1. Dünya Savaşı’nın yenilip ağır savaş tazminatlarına mahkûm olup çok değil 20 sene sonra bütün dünyaya karşı savaş açmış bir Almanya’ya nispetle 2. Dünya Savaşı’na girmemek için dua etmiş milletiz biz. Üstelik 1. Dünya Savaşı’nda kaybettiklerimizin telafisi mümkün bir fırsatı doğmuşken, hadi ondan geçtik, gerçekleştiremediğimiz Mısak-ı Millimiz-Milli Yeminimiz daha sıcak haldeyken. 350 milyon Türk ve 1,5 milyar müslümanı temsilen Birleşmiş Milletler Daimi üyeliği sahibi olmak fikri bile aklımızdan geçmiyor, 2. Dünya Savaşı galiplerinin çöreklendiği o yere. Hem de yüzlerce yıl dünyanın en büyük devletinin mensubu olmuş bize. O kadar ezik yıllar geçirdik işte.
…
Oy atarken ellerinizin titremesini tavsiye ederim. Günlük domates fiyatları sizi çok yanıltmasın, fidelerin topraktan emeceği çoook domates var. Yakında fiyatı çok gebermesin diye kamyonları yanaştırıp denize dökmye başlarlar. Kıbrıs’taki soydaşlarımızın canını, malını, namusunu Kaddafi gibi bir delinin merhametine bırakmayın. Biber yiyememiş olmayı neredeyse 200 küsür yıldır kaybettiğimiz gerçek bağımsızlığın bedelini ödüyor olmak olarak bilin ve bundan gurur duyun. Canını, namusunu bile verip böyle bir fırsatı yakalayamayanlara bakıp şükür edin.
…
..Ve gelecek nesillerinizi emperyalistlere esir olup her daim dünya mazlumlarının yanında olmaktan mahrum bırakmayın..
|