|
|||
![]() |
Dertliyim dertli | ||
Vehbi KORKUTATA | |||
"Sence lider kimdir diye sorarlarsa, ben derim ki, hak ve hakikat doğrultusundan şaşmayan, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen kişidir.” Lider vasfında bir başkanı yeniden seçmek sanırım ülkemizin Necip insanlarının hakkıdır değil mi? Seçime az bir süre kaldı, ülkemizin Necip insanlarına sesleniyorum, sakın ha sakın, "Ülkemizi ateş çemberine atmayın, aydınlık geleceğinizi karartmayın.. Aydınlık isteyenlere özellikle vurgulamak istiyorum; gerçek aydınlık, mevcut istikrarla mümkün. Bakınız, çölde yaşayan bir bedevinin öyküsünü anlatmanın zamanı sanırım gelmiştir.. Bedevi sözlerinde; Ben bir öykü ile sorunuza cevap vereyim.. Bedevi anlatmaya başlar.. Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol alırken birden ufuk çizgisi kararır. Çölün sessizliği yoğunlaşır.. Deneyimli Bedevi; bu alâmetlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Çünkü eskiden bizim yaşlı insanlarımız da fırtına ve yağmuru bulutlara bakarak anlarlardı.. Bedevi şiddetli kum fırtınasının olacağını anlayarak devesini çökertir, vakit geçirmeden üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca kazığa bağlar. Sonra heybelerden katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırı, alelacele kurup, içine girer. Kapı örtüsünü her iliğinden düğmeler ve kapatır.. Bir müddet sonra beklenen Fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmaktadır. Rüzgarın oluşturduğu kum sağanağı, delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, kumların tanecikleri zarar verince dile gelir.. “Efendim, Efendim! Canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?" Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder. "Peki, başını çadıra sokabilirsin." diyerek, kapıyı bağlayan düğümlerin bir kısmını çözer... Fırtına giderek daha da şiddetini artırarak, sağda solda ne varsa alıp uçurmaya başlar... Sağa sola yalpalayan Deve; sahibine tekrar yalvarır.. "Efendim, efendim, derimin en ince olduğu yer boynumdur, şu an çok acıyor. İzin ver de, boynumu da çadıra sokayım." Bedevi bu isteğe de kabul ederek; “Peki!..” der.. Fırtına, gittikçe şiddetini artırarak, çadırı aşırı derece fırtınanın tesiriyle sağa sola savurur.. Çadırın keçesinden parçalar, rüzgarın şiddetiyle havaya uçar... Üstüne üstlük, fırtına tez zamanda dinecek gibi de değildir.. Deve bu kez ise; ilk ikisinden daha sancılı bir sesle, efendim, efendim, diye yalvarmaya başlar..
“Efendim ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver.. Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder; ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma Bedevi ’den önce, deve tepki gösterir.. “Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan olmaz mı?” Çaresiz kalan ve çadırın ikisine yetmediğini gören bedevi, şefkat ve merhamet duygularının verdiği azimle, çadırdan çıkmaya karar verir.. Lider kimdir? demiştiniz... Bu hikâyeyi mesnet alarak cevap vereyim mi? Ne dersiniz.. 14 Mayıs'ın dillere pelesenk olan "Yeter.. Söz milletindir" ifadesi; merhum Adnan Menderes’in akıllara kazınan, tarihi bir sözüdür aslında. Merhum Menderes’in kıymeti bilinmediği gibi, hala aynı zihniyetin devamını bariz gördüğümüz bir zihniyet tarafından; dini politik bir enstrüman olarak kullandığı yönünde karalamalar ile Ülkemizi; ülkemizin gelişimine yön verecek bir Liderden mahrum bırakmışlardır. Gerçi ufak bir fark var şuan, mevcut iktidarı sandıkta bertaraf edebilmek için Menderesi mağdur eden zihniyetin kalıntıları; 1 tane oya dahi muhtaç oldukları için asıl kendileri dini kullanma gafletine düşmektedirler. Yoksa bu ideolojinin bir iftar sofrasında fotoğraf vermesi mümkün olur muydu? Gerçi fotoğraf vermek için o kadar kendilerini zorladılar ki yerdeki seccadeyi bile ayakkabı ile çiğnediklerini ancak eleştiriler çığı gibi üstlerine gelince fark ettiler. Sonraki lider Demirel; ne kadar inanarak yaptı bilinmez fakat Menderes'ten daha tarikat ehli çıktı... Oyların, hala Anadolu insanınca dini değerler ön planda tutularak kullanılacağını görmesinden kaynaklı diye düşünmek gerek.. 30-35 yıl bu misyon aynı tarzda devam etti. Çoğumuzun, Cumhuriyet devrimlerinin ve demokrasinin öncü temsilerinden olarak bilinen bir Başbakan olan Ecevit, iktidara gelebilmek için “FETÖ” ile yakın olmaya gayret etmiştir.. Sonraki lider Turgut Özal; Zaten tarikat ehli olduğunu gizlemeye gerek bile duymadı. Tarikatın güzel bir yol olduğunu biliyordu ve ondan dolayı tarikatı gerçek manada yaşayanları davet etti, kötümü etti, hayır.. doğrusunu yaptı.. Her kesimin özgürce inançlarını yaşaması yönünde liderlik etti.. Tarikat; yol demekti ve bu yolun samimi yolcularına kimsenin diyecek bir şeyi olmaması gerek. Sonraki lider Erbakan döneminde, Tarikat Şeyhleri, Başbakanlık Protokolünün liste başındaydılar... İnandığı için samimi olarak dini inançları ölçüsünde bir yönetim sergiledi. Sanayi atılımlarını da yine dini inançlarının da gereği olarak yoğun bir şekilde destekledi. Kimler engel oldu bir hatırlamakta fayda var. Dönemin muhalefeti hangi görüşteydi herkes bilir, fazla söze hacet yok.. Modern Türk Kadını imajını güçlü bir rüzgâr gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, Başbakan olan Çiller, nabzını Tarikatlara tutturdu. Ne kadar samimi olarak yaptığını okuyucumuza bırakmakla birlikte siyasi hamle olarak doğrusunu yaptı. Tarikat nedir? Biliyor musunuz? Tarikat, doğru yoldur, eğri büğrü değildir ve dümdüzdür, hak ve hakikat doğrultusundan şaşmayan güzel bir yoldur, anladınız değil mi?
İşte AK Parti'nin de izlemiş olduğu yol hak ve hakikat yoludur, doğruluğu simgeleyen güzel ve doğru bir yoldur, bunu çarpıtmaya gerek yok ve olamaz da.. AK Parti genel başkanı ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan ne dedi?. “Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık" dediği akıllardan çıkacak, üstün körü söylenmiş bir söz değildir.. AK Parti iktidarına bir dönem daha izin verin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti altın harflerle anılacak.. Zor zamanlar, olağan üstü krizler peş peşe üstümüze inerken ayakta durmak başarı diye görülmesi gerekirken; bir yandan onca yatırım, gelişim, büyüme devam ettiği halde eleştirmek??? Akıl alacak gibi değil. Vatanını seven her hangi bir vicdan sahibinin muhalefet kanadında dahi olsa yapacağı bir eleştiri değildir. Büyük gelişmeler sancısız olmaz. Gelişmeyi çekemeyenler ne kadar gürültü çıkarıyorsa o kadar iyi yolda olduğumuzdan emin olabilirsiniz. Argüman olarak kullanılan bu sancıları kimse inkar etmiyor. Dişimi acıtacak diye hekime gitmemek uzun vadede aleyhimize olacağını Necip halkımız çok iyi bilir. Deprem nedeni ile talep patlaması yaşanan konut sektöründe arz dengesini mevcut hızlı irade ile en kısa zamanda çözecek kabiliyete her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çözülene kadar zahmet çekilecek, önemli olan düzenin bozulmadan devamı.. Pandemi ile başlayan, Ukrayna savaşının tuzu biberi olduğu küresel ekonomik dar boğaz; devamında ülkemizi vuran deprem sonrası oluşan mali yük ve göç dalgası hepimiz için hissedilebilir zorluklara neden oldu. Bunlar nispeten kolay aşılabilecek zorluklar iken, fırsatçılık ve ahlak eksikliğinden kaynaklı katmerleşme ile derinleştiğini hepimiz müşahede ediyoruz. Devletin kontrolü dışında cereyan eden bu dalgaya rağmen yatırımlar devam ediyor; yerli otomobil, savunma sanayi yatırımları, nükleer santral, en uzun tünel dahil ulaşım yatırımları, kentsel dönüşüm, ve daha sayamayacağımız bir sürü uzun vadeli yatırım. Üstüne üstlük deprem yaraları da her hangi bir “medeni!” ülkede hayal edilebileceğinden daha hızlı sarılıyor. Tüm bu güzellikler devam ederken az önce saydığım, yine halk olarak kendimizin körüklediği, zahmetleri; iktidarı devirmek için silah olarak kullanan bir çıkar grubu sürekli belden aşağı vuruyor. Vatandaş olarak hazmedemediğim bu hususu siz değerli okurlarımla paylaşmak, hem dertleşmek hem de sizleri bu derde ortak etmek istedim.
Sevgi ve Saygılarımla Araştırmacı Gazeteci Yazar Vehbi Korkutata |
|||
Etiketler: Dertliyim, dertli, |
|