Reklamı Geç
HABER DETAY
Serap Yazıcı Özbudun, Aslen Kığı Dallıca Köyü’nden
AK Parti’ye katılan Serap Yazıcı Özbudun, aslen Kığı Dallıca eski adıyla Ovas Köyünden. Aynı zamanda Anayasa Profesörü olan Milletvekili Yazıcı, 1976 yılında ailesi ile Bingöl’e yaptığı ziyaret dönüşünde Malatya’da yaptıkları trafik kazası sonucunda görme yetisini kaybetmiş.
26 Şubat 2025 - Çarşamba 12:42
997 defa okunmuş.
GÜNDEM

Türk anayasa hukukunun önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, Ankara’da gerçekleştirilen AK Parti 8. Olağan Büyük Kongresi’nde AK Parti’ye katıldı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dün TBMM’de yapılan CHP Grup Toplantı’nda Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun’un CHP’ye geçmek istediğini söylemesinin ardından AK Parti Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun, Özgür Özel'in iddialarının “Gerçek Dışı” olduğunu belirterek bir açıklama yayınladı.

Özbudun, CHP tarafından ilk temasın 9 Ekim 2024 tarihinde yapıldığını, 14 Ocak 2025’te CHP Kepez Belediye Meclis Üyesi Berna Polat’ın kendisini arayarak Özgür Özel’in görüşme talebini ilettiğini ancak programının yoğunluğu nedeniyle bunu ertelediğini belirtti. 15 Ocak’ta CHP Antalya Milletvekili Mustafa Erdem ile CHP Genel Merkezi’ne gittiğini ve Özgür Özel ile görüştüğünü söyledi.

Görüşmede, Özgür Özel’in kendisine Türkiye’de olası bir anayasa değişikliği sürecinde katkı sunabileceğini, CHP'ye katılmasının memnunyetle karşılanacağıı söylediğini dile getiren Özbudun, CHP ile siyasi ve ideolojik bir uyumsuzluk yaşadığını belirterek bu teklifi geri çevirdiğini anlattı.

Görüşme sona ermeden önce Özgür Özel'e AK Parti'den davet aldığını ve henüz bir karar vermediğini aktardığını söyleyen Özbudun, Özel'in Gelecek Partisi’nde kalmaya devam ederse saygı duyacağını, AK Parti'nin davetine icabet ederse bunu doğru bulmadığını ifade ettiğini aktardı.

AK Parti’ye katılan Serap Yazıcı Özbudun'un ailesinin aslen Bingöl’ün Kığı ilçesi Dallıca eski adıyla Ovas Köyü’nden olduğu öğrenildi. Baba Nurhan Yazıcı, Anne Necla Yazıcı, Çocukları Serap Yazıcı ile birlikte aile ziyaret için geldikleri Kığı Dallıca Köyü’nden dönerken Malatya İl Sınırlarında yaşanan trafik kazası sonucu Anne Necla Yazıcı hayatını kaybederken Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun bu kazada daha 13 yaşındayken görme yetisi kaybetmiş. Amcası Orhan Yazıcı ömrü boyunca Kığı ilçesinde avukatlık mesleğini icra etmiş.  Bölge halkının ailesine büyük bir sevgi beslediği Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun, 8 Eylül 2012’te Yeni Şafak Gazetesi’ne verdigi Röportaj’dan alıntı:

Serap Yazıcı, akademisyen. 13 yaşından bu yana bizlerin karanlık bildiği ama onun için aydınlık olan bir hayat yaşıyor. Geçirdiği trafik kazası sonrasında görme yetisini tamamen kaybeden Yazıcı, hayatla mücadeleden nasıl galip çıkılacağının canlı örneği. Aynı kazada annesini de kaybetmesi, hayatla olan bağını koparmak yerine onu kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın yaptı. Gücü, zekası ve inancıyla bize gözlerimizle göremediklerimizi anlattı.

Hikayenizi en baştan dinleyelim...

Ankara'da 1963'te dünyaya geldim. Ailenin ikinci çocuğuyum. Benden büyük bir ablam var. Sekiz yaşındayken üçüncü kardeşimiz dünyaya geldi. 18 yaşımdayken de babamın ikinci evliliğinden olan dördüncü kardeşimiz doğdu. Babam hukukçuydu. Babamın olumlu özelliklerinin onun hukukçu kimliğinden kaynaklandığını sanıyordum. Ben de hukukçu olursam babam gibi olacağımı düşünüyordum.

Bunları düşündüğünüzde kaç yaşlarındaydınız?

Beş-altı yaşlarımdaydım.

Hayatı algılamak için erken bir yaş...

Evet, bugün dönüp baktığım zaman açıkçası ben de şaşırıyorum.

Çocuk zihniniz adaleti nasıl algılıyordu?

Çocukluğumdan itibaren karşılaştığım bütün tartışmalarda mutlaka kendi zihin âlemimde bunu analiz eder; haklı ile haksızı ayırırdım. Yaşım ilerlemeye başladıkça daha geniş bir dünyaya açıldım. Dünyada çok çeşitli adaletsizlik ve haksızlıkların olduğunu gördüm. O zaman hukukçu olma arzum daha da belirginleşti. Eğer hukukçu olursam dünyadaki adaletsizlikleri düzeltebilirim diye düşündüm.

Hayatınızdaki ilk kırılma 13 yaşınızda geçirdiğiniz trafik kazasıyla hem gözlerinizi hem de annenizi kaybetmenizle başlıyor. Kaza sonrası nasıldı?

Ben uzunca bir süre hastanede yatmak durumunda kaldım. Geçirdiğim kaza komaya girmeme neden oldu. Bir hafta komada kaldım. Hacettepe Tıp Fakültesi'ndeki doktorlar yaşamayacağımı düşünüyorlarmış. Babama benim için gerekli hazırlıkların yapılması söylenmiş. Aynı kazada annemi de kaybettim. Babam için çok zor oldu. Annemin kabrinin yanında benim için kabir satın almış ki hiç değilse annesiyle yan yana yatsın diye düşünmüş. Ama tabi gördüğünüz gibi buradayım.

TEK BAŞIMA AYAKTA DURDUM

O kabir hala duruyor mu?

Galiba durmuyor. Babam açısından da kötü bir anıydı; elden çıkarmış olabilir. Oradaki asıl üzüntü kaynağı annemin vefatıydı.

Sizin görememeniz ailenizde bir travmaya sebep oldu mu?

Ümitsiz bir durumdan sonra hayata dönmem aile üyelerini mutlu etmişti. Babamı kazadan sonra üzüntülü bir insan olarak hatırlıyorum. Benim görme yeteneğimi kaybetmem ailede büyük bir travma yaratmadı. Bunu aile olarak nasıl başardık bilmiyorum.

Size hissettirmek istemedikleri için olabilir mi?

Hayır, öyle bir çaba hiç olmadı. Her şey çok açık ve doğaldı. Ablam da kazadan sonra komaya girmişti. Her ikimiz de iyileştikten sonra ablam, kendi ayaklarım üzerinde durmam gerektiğini ifade ederek beni cesaretlendirdi. Ben de ilk günden itibaren karşılaştığım her güçlüğün üstesinden kendi başıma gelmeye çalıştım.

Bugün, bu kadar başarılı olmanızı görememe durumunuza bağlıyor musunuz?

Kimse kendi hayatı için bu kadar kesin cevaplar veremez. Ben çok parlak bir öğrenciydim. Sınıf birincisiydim. Hatta kaza geçirdikten sonra iki öğretmenim beni evimde ziyarete geldiler. Biri matematik öğretmeni diğeri Türkçe öğretmenimdi. İkisi de bana: "Çok parlak bir öğrenciydin şimdi ne olacak?" dediler. Ben de onlara "Siz hiç üzülmeyin her şey eskisinden daha güzel olacak" dedim.

Bu metaneti nereden buldunuz?

Dünyayı başarı odaklı olarak algılayan bir çocuktum. Orada sadece eskiden olduğu gibi öğrencilik hayatımı devam ettirebilirsem hiçbir problem olmaz diye düşündüm. Mutsuz ve travmatik bir dönem yaşamadım. Daha sonra bunun benim için Allah'ın bir lütfu olduğunu düşündüm. Kendime pay çıkarmıyorum.

Kazadan sonra sizi en çok ne üzdü?

Annemi kaybetmiş olmak... Annemin vefatından sonra yağan ilk yağmuru hatırlıyorum. Onun kabrinde ıslandığını düşünmüştüm. Issızlık ve yoksunluk duygusunu çok derinden hissettim. Annemi kaybetmek beni derinden etkiledi. Kişiliğimin gelişiminde önemli bir faktör oldu. Hiçbir şey sonsuz değil. Bu gerçekle çok çabuk tanışmış oldum. İnsanların kayıtsız ve şartsız talep ettikleri tek kişi anneleridir. Benim için o figür zor bir dönemde hayatımdan çıktı. O yüzden hiç kimseden bir şey istememeyi öğrendim. Bugün bile hala kimseden bir şey istemem. Her şeyi kendim yapmak isterim. Bu nedenle yakın çevrem tarafından eleştirilirim. "Neden bizden bir şey talep etmiyorsun" derler.

O olaydan sonra babanızla iletişiminiz neye dönüştü?

Her zaman babamın sevgili kızıydım. Bana "Tatlı kızım" derdi. Her zaman babamla ilişkim çok iyi oldu. Onu rahmetle anıyorum.

SEZGİLERİM ÇOK GÜÇLÜDÜR

Görme yeteneğinizi kaybedince sezgilerinizin daha çok güçlendiğini düşünüyor musunuz?

Çocukken sezgileri çok güçlü olan bir insandım. Çok büyük bir değişiklik olduğunu söyleyemeyeceğim. Yine de bunu ölçemezsiniz. Hayat sadece tırmanıştan ibaret değil. Bu bahsettiğiniz şey gönül gözünün açıklığıdır. O gözün çok açık olduğu kişilerde de zaman zaman kapanabilir zaman zaman daha çok açılabilir. O sizin ne yapmakta olduğunuza bağlıdır.

Görme yetinizi kaybetmenizden dolayı engellendiğinizi düşündüğünüz bir alan var mı?

Hayır, ben bu nedenle eğitim ve sosyal hayatımda hiçbir sorun yaşamadım. Bu ne kadar benim şansımla, ne kadar karakterimle veya çevremdekilerle ilişkiliydi bilmiyorum. Aynı şeyi kadın olmak ile ilgili olarak da söyleyebilirim. Genelde kadınlar cinsiyetlerinden dolayı hayatta güçlük çektiklerini düşünürler. Ben böyle bir güçlükle de karşılaşmadım. Hiçbir alanda karşılaşmadım.

Peki, bunu neye bağlıyorsunuz?

Belki biraz şans, biraz da kişilik özelliklerim.

Kendinizi akıllı buluyor musunuz?

Bunu söylemek bana yakışmaz. Her akıllı insanın aptallıkları, her aptal insanın da yaptığı akıllı davranışlar vardır. Yüzde yüz denklemler kurmak mümkün değil. En akıllı insanların bile basireti bağlanıp göz göre göre hatalar yapabilirler. İnsanların iddialı olamadığı alanlar vardır.

İnsan bu kadar dengeli nasıl olabilir?

Kendime karşı mümkün olduğu kadar objektif ve acımasız davranırım. Bir akademik araştırma yapıyorsam hiçbir zaman yaptığımla tatmin olmam. Yapabileceğimin en mükemmelini yapmaya çalışırım. Bir çalışmayı sürdürürken "Ne kadar güzel bir şey yaptım" diye övünmem. Kendimle ve yaptıklarımla didişerek çalışırım. Hep başkasının gözüymüş gibi bakarım. Mükemmele yakın gördüğümde yayınlarım. Bu hayatımdaki her şey için geçerli.

Bu sizi yıpratmıyor mu?

Yıpratıyor. Elbette şunu biliyorum; ne ben mükemmelim ne de yaptıklarım mükemmel. Bu sıfat ancak Allah'a mahsus bir sıfat olabilir. Ben mükemmele yaklaşmanın peşinde koşuyorum. Çevremdeki insanları da aynı mükemmellik penceresinden bakarak değerlendiriyorum.

İnsan ilişkileriniz nasıldır?

İlişkilerimde herkesten mükemmel davranış beklemem, benim için dezavantaj. Fakat yaşım ilerledikçe bu yönüm epeyce törpülendi. İnsanları ve kendimi kusurlarla kabul ettim artık.

Bu açıklamalarınızdan geniş bir arkadaş çevreniz olduğu sonucu çıkar mı?

Şunu belirteyim; çok sevdiğim ve beni çok sevdiğine inandığım, geniş bir arkadaş çevrem var. Bu bana Allah'ın büyük bir lütfu.

Çok çalışkansınız. Bu çalışkanlık hayata meydan okumak için mi yoksa içgüdüsel mi?

İkisi de değil. Çünkü ben çevreme karşı meydan okumam. Dünyamda bu durum şöyle tezahür etmiştir; bugünüm dünden daha iyi ve verimli olmalı yarınım da bugünden daha iyi olmalı. Kendimi bildiğimden beri verdiğim mücadele, her şeyi geçmişe kıyasla daha iyi hale getirmek yönünde.

Dünyayı en son 13 yaşınızda gördünüz. Bugünkü dünyayı merak ediyor musunuz?

Ben her sabah gazeteleri okuyorum. Görsel alemi de takip ediyorum. Bir şehri gezerken yanımdaki kişilere biçimini tasvir ettiriyorum. Bu dünyadan kopuk yaşamıyorum.

TÜRKİYE'NİN ASIL İHTİYACI ZİHİN DEĞİŞİKLİĞİDİR

Kamuoyu sizi Türkiye'nin önemli anayasal sorunlarını hararetle tartışmaktayken tanıdı. Bu sorunlar Türkiye'nin gündeminden hiç düşmüyor. Günün birinde Türkiye'nin hukuki ve siyasi sorunlarını çözebileceğine inanıyor musunuz?

Doğru. Türkiye, uzun bir süreden beri çok temel anayasal sorunları keskin bir kutuplaşma ortamında tartışıyor. Bu tartışmaların keskinliğini izledikçe umutlu olmak güçleşiyor. Ancak geri dönüp baktığımızda imkânsız gibi görünse de bazı sorunların çözümünde mesafe aldığımızı, tartışmaları geçmişe kıyasla daha düşük bir tansiyonla sürdürebildiğimizi söyleyebiliriz. Elbette bu sorunların hiçbiri bir gecede çözülecek türden değil. Bunun için sürekli olarak yeni bir anayasa yapma tezi öne sürülse de tek başına yeni bir anayasa yapmanın çare olmayacağını kabul etmek gerekir. Önemli olan, farklı çevrelerin birbirlerinin haklarına karşı anlayışla yaklaşmaları ve kendi hakları kadar karşıt grupların haklarına da saygı göstermeleri.

Size göre bu nasıl olabilir?

Türkiye'nin asıl ihtiyaç duyduğu, bir zihniyet değişikliği. Bu değişimin sabır ve zaman gerektirdiği açık. Konuya bu biçimde yaklaştığımızda gelecek için daha umutlu olabiliriz. Ben uzun vadede bütün sorunların çözülebileceği inancını taşıyorum. Mühim olan, çözüme giden yolları kısaltmak ve hayata karşı zaman kazanmak.

İş dışında ne yapıyorsunuz?

Müzik dinlemek, seyahat etmek, roman okumak, arkadaşlarımla birlikte olmak, sinemaya veya tiyatroya gitmek, bunlar sevdiğim uğraşlar. Son yıllarda bunlara çok az vakit ayırabiliyorum. Bu durumdan hoşnut değilim. Çünkü bir insanın zekâsı ve yetenekleri değişik işler yaptıkça gelişir. Artık hobilerime daha çok vakit ayırmayı düşünüyorum. Özellikle iklim bozukluğu beni çok rahatsız ediyor. Çevreye karşı çok duyarlı bir insanım. Mutlaka çevreci bir dernekte görev almak istiyorum.

HUKUKU SEÇMEMDE SAĞ-SOL ÇATIŞMASININ ETKİSİ OLDU

Gençliğiniz 70-80'li yıllara denk geliyor. O dönemin siyasi durumu hukuk seçiminizi belirginleştirmiş midir?

Evet. Biliyorsunuz o dönem sağ ve sol düşüncenin çok güçlü çatıştığı dönemlerdi. Marksist teorinin sosyal adalete yönelik tezleri beni önemli ölçüde etkilemişti. Bu bakış açısı çerçevesinde yaşadığımız dünyada pek çok sorunun devlet-birey çatışmasından kaynaklandığını düşünüyordum. Bu nedenle hukukçu olduğumda ceza hukuku veya anayasa hukuku alanında akademik çalışma yaparsam bu sorunların çözümüne küçük de olsa hiç değilse kendi ülkemde bir parça katkı sağlayabileceğimi hayal ediyordum.

Bunu siyasette yapmayı neden düşünmediniz?

Çünkü ben öğrenmeyi ve öğretmeyi çok seviyorum. Çevremdeki gelişimi seyretmekten çok hoşlanıyorum. Bunun sonsuz olduğuna inanıyorum. Bu nedenle akademik kariyer yapmayı ve öğretim üyesi olmayı tercih ettim.

O halde arzu ettiğiniz mesleği yapmaktan dolayı kendinizi şanslı bir insan olarak tanımlıyor musunuz?

Öğretim üyesi olma hedefine ulaşmak öğrencilerinizle ilişkilerinizi olumlu yönde etkiliyor mu?

Bir insanın kendisi için doğru bir meslek tercihinde bulunması ve mesleğini severek yapması elbette büyük bir şans. Bu bakımdan ben de kendimi şanslı olarak değerlendiriyorum. Daha önce öğrenmeye ve öğretmeye olan tutkumdan söz etmiştim. Bunun öğrencilerimle ilişkilerime olumlu bir etkisi olabilir. Öğrencilerimi her zaman çok sevdiğimi; mümkün olduğu ölçüde sorunlarının çözümünde yardımcı olmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Ama tabii disiplinli bir hoca olmam, onlar bakımından güçlük yaratabilir. Bu nedenle nasıl bir hoca olduğum sorusunu öğrencilerime yöneltmek daha doğru olabilir.

Siz hukuk okurken hiç avukat olmayı düşünmemişsiniz. Hatta staj bile yapmamışsınız, neden?

Çünkü avukat olmak isteyen gençlerin bir kısmı Hollywod filmlerinden esinlenirler. Amerikan yargı sisteminde avukatın sözlü savunmaları dava sürecinde çok etkindir. Fakat Türkiye'nin hukuk sisteminde böyle değil. Hukukla pratik anlamda uğraşanlar, bunu gayet iyi bilirler. Duruşmalarda Amerikan filmlerinde izlediğimiz gibi avukatlar uzun savunmalar yapmazlar. Her şey dosyalar ve kağıt üzerinden yürür. Bu nedenle avukatlık cazibesini yitiriyor. Ben hukukçu bir aileden geliyorum. Babam, annemin amcası, amcam, eniştem hukukçu. Ailede çok sayıda hukukçunun olması ve arkadaşlarımın edindiği tecrübelerden avukat olmak istemedim.

 

 

 


Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.