Reklamı Geç
YAZARLAR
Kitaplar Dolusu Susmak...
Yusuf ALİOĞLU
22 Nisan 2021 - Perşembe 16:06
3508 defa okunmuş.

Konuşmanın itibar getirdiği, hatta yetmez inovatif imkanlar sağladığı zamanlarda durmaksızın ve duraksamaksızın ‘konuşuyor konuşmakta olanlar’.

 

Modern zamanların havası ve suyu ile beslenen insan soyut çabalar ile ortaya konmuş entelektüel ürünlere pek rağbet etmiyor.

 

Uzun uğraşılar, soyut kategoriler, bilinegelenlerin kurcalanması, gelenlerin ve eklerinin iğdişlenerek rahatsız edilmesi ile pek işi olmuyor bu aklın.

 

Kağıt, kalem, matbuat işleri pek sarmaz bu kafayı. Günlerce belki de aylarca bir tek kelimenin ardına düşmek, kıtalar aşmak, tozlu raflarda evrak koklamak, kaynakça merak etmek pek işine gelmez.

 

Bu algısal parametrenin yetişme tarzında keşfedilmemiş coğrafyalara kürek çekme, kulaç atma da yoktur. İki denizin birleştiği yöne hikmet yüklü seyahatler, sabır ve derin kavrayışa dair ilgi ve istidad da pek azdır.

 

Ya ne vardır? Ulemanın, umeranın ve urefanın hazırladığı emre amade fetvalarla, asude gölgeliklerde yan gelip yatarak zamanı kokutma, mış gibi yapma, mirasyedilik, anma ve övgüler dizme vardır.

 

Özellikle övgü kategorisinde ilginç bir psikanalitik yöntemle şişinme, kasınma, kabarma ön plana çıkar. Öyle ki bahse konu kişi ve ürün gölgede kalır, bahsedenin yüceltildiği kareler çoğalır.

 

Kısacası bizimki, bahçesine girdiği ve ağaçlarından araklayıp midesini külçelediği bu anlarda bahçe sahibini veya yemişi değil yemişi tarif yeteneğini pazarlar.

 

Bu, yanlı ve yanlış bir okuma biçimidir.

 

Bu yaklaşım, kişiyi ve konuyu nesneleştiren, mesajı öldüren, muhatabı da anlamsız şekilde meşgul eden bereketsiz, dönütsüz, istatistik bir etkinliktir sadece.

 

Mengüşoğlu’nun işaret ettiği gibi, vıcık vıcık hamaset ve şovenizm kokan, kitlelerin bayağı ve süfli haz duygularını sömüren bu etkinlikler kalabalıkları tatmin ediyor görünse de medeniyete katkıdan uzaktırlar.  (Şehir Yollarında Bir Şair Gezgin, Okur Kitaplığı)

 

Özellikle son yıllarda, bazı kapıların aralanması ve yüce yaratıcının ‘yürü ya uyanık’ demesi için sıkça tekrarlanan bu duruma en iyimser yaklaşımla vakayı etraflıca kavrayamama, kavrayış yeteneğini adilce kullanmama ya da ‘nevrotik cesaret’ diyebiliriz.

 

Hicretten önce arkadaş olmanın yarattığı gerilimi ve ödenecek bedeli bilenlerin kararlarını derin dondurucularda saklayıp, güneş iman edenlerin üzerine doğduğunda kışlık erzak misali bir ucundan ve derin hesaplarla yaptıkları imanlarını yeniden tedavüle sokmaları dünden bugüne bilinen bir gerçek, ama hakikat değil.

 

Oysa bilinmelidir ki, akletme kabiliyetini amel-i salih zemininde kullanarak insanlık adına değer üreten ve böylece değerli olanlar anılmak ya da haklarında monografi yazılmak, konferans ve sempozyumlarda konuşulmakla değerli olmazlar. Çünkü onların değerleri emeklerinde ve ürünlerinde içkindir. Ne diyordu Gandhi, ‘yaşamım mesajımdır’. Onun için belki de, okuyucu ile kişi/eser arasına acemi bir bürokratın/akademisyenin girmesi mesaj ve kavrayış arasındaki makası daha da artıracaktır.

 

Bu durumda okuyucu ya da talebe, Yunan Mitolojisinde geçen tanrılarca cezalandırılmış Sisifos misali her defasında kayayı kucaklayıp zirveye taşıyacak ve tam vardığında kaya yeniden aşağıya yuvarlanacaktır. Yani meşgul edilmek suretiyle manadan uzaklaştırılma cezası biteviye devam edecektir.

 

İyi adamlar üzerine konuşmanın itibar ve dahi makam, mansıp kısacası dünyalık getirdiğini söylemiştik. Evet, pandemi ile malul zamanları saymazsak son yıllarda bu eylem yukarıdan aşağıya, soldan sağa hayli yaygınlaştı. Kulleteyn müdavimi cennet kuşlarına ya da çağın ruhunu ıskalamış kör kütük takipçilere sorarsanız bu bir vefa çalışmasıdır; yapmak istedikleri yeni nesilleri kurucu fikir adamlarıyla tanıştırmaktır vesselam.

 

Oysa bunun ardında, hedefteki nesneyi işaretten çok parmaktaki yüzüğe dikkat çekme vardır. Onları anıyoruz derken aslında görünür olma, anılma, kendine yatırım, prestije perestiş ve cv’lere hormon yükleme halleri yaşanmaktadır.

 

Dikkat edilmesi gereken bir diğer bağlı husus da şudur; düşünce yelpazesindeki farklı kesimlerin ilgisine mazhar olan ve mesajları en olmadık adreslerde yankı bulan bu isimler bir kalıba, bir renge, bir çevreye angaje edildiklerinde ilgi sahiplerinin ilgisi azalmakta, kalpleri soğumakta, araya onulmaz mesafeler girmekte, İktisat ilminin tabiri ile ‘eksi dışsallık’ yaşanmaktadır.

 

Mazrufu değil zarfı allayıp pullayan bu yaklaşımın ardında ikinci sınıf bir sosyo-kültürel iktidar öyküsü vardır.  Daima merkez olma ve merkezde kalmaya dair bu istek Ankara’nın müntehir Valisi Nevzat Tandoğan’ı hatırlatıyor. Kaba bir otoriteryenizm ile muhal seçenekleri dahi emrine alarak ‘komünizm de gelecekse biz getiririz’ diyen malum akıl farklı sosyal ve siyasal kulvarlarda ama aynı reflekslerle yoluna devam ediyor. 

 

Dolayısıyla bu tür etkinliklerin bilginin doğası bağlamında fayda zarar analizi ile yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Bilgi ve hikmetten, ilim ve hakikatten bir parıltı olarak ‘maksat hasıl oluyor mu’ diye konuya yeniden bakılmalı. İsimleri ve konuları nimeti paylaşmak misali üretiyor muyuz yoksa bu vesileyle tüketiyor muyuz bir daha düşünülmeli, ‘Dünün mesajı bugünün idrakine sunabiliyor mu’ sorusu sahici ve samimi bir yaklaşımla ete kemiğe büründürülmelidir.

 

Yıllardır tevarüs eden bu şablon karakterin davranış güncesini ve zihni donduran tekrarın tekrarını izledikçe Kafka’yı hatırlayıp, ‘dayanılmaz olan yaşam değilmiş, insanlarmış’ sözü parlıyor kalbimin çatında.

 

Aradaki farkın tefriki adına reyimi sükuttan yana kullanıyor ve ‘kitaplar dolusu susmak’ diyorum…

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
471
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
4752
ŞEBBİHALAR HER YERDE
409
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
312
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2592
Köprüler ve Çamurlu Sular
2085
Biriktirdiklerim-7-
2003
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2260
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1614
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1302
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1944
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1814
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1305
“Ben de adayım”
1570
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1796
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1152
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1238
Biriktirdiklerim-6
1209
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1375
Engerek Soyu
1797
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3318
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1919
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2655
Libası İdrarlı Adamlar
2519
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3820
‘Ey kötülük!’
2089
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2897
'Sıkıntı yok!'
2582
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2702
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2388
Hakikate Tanıklık Nedir?
2441
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2694
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4324
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6687
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4452
Harf Eken Kelime Biçer
5656
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3515
Çekilin aradan, maradan...
5351
'Biraz da ben konuşayım'
4240
‘Apaçık’ Şiir
4352
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4507
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3134
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4506
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11605
Biriktirdiklerim -5-
2408
Biriktirdiklerim -4-
2864
Biriktirdiklerim -3-
3044
Parayı Nereye Yatırmalı?
2853
Biriktirdiklerim -2-
3243
Biriktirdiklerim -1-
3305
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4495