Reklamı Geç
YAZARLAR
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
Yusuf ALİOĞLU
23 Mart 2021 - Salı 11:33
4505 defa okunmuş.

Jack Ellul’den (Sözün Düşüşü, Sentez Yay.) mülhem bu başlık ile söylemek istediğimiz, imge kuşatmasındaki dilin aklını ve kalbini yitirerek iyi ve faydalı olmaktan uzaklaştırılmasıdır.

 

Bilindiği üzere, dilin ihmali ve imgenin önlenemez yükselişine bağlı olarak modern insanın imge bağımlılığı hayata dair sabitleri gözden düşürdü, değersizleştirdi, sıradanlaştırdı.

 

Tercihlerimizin, duruşlarımızın ve beğenilerimizin mana ve derinlik yerine sentetik görseller üzerinden hiza alması ve imge yoğunluğunun algıya, zihinsel tutuma dönüşmesi insanlığın yürüyeceği yollar adına önemli bir sorun teşkil ediyor.

 

Entelektüel bir eylem olarak gözleme, anlama, açıklama, yorumlama ve tenkit üzerinden alan kazanma, mesafe kat etme yerine elektronik dokunuşlarla sanal uzamlarda alınan mesafeler hayatı ve uğraşıları kullanılıp atılan basit bir metaya dönüştürüyor. 

 

Dilin imgeye yenilmesi modern çağın özetidir. Yenilgiyi kavrayıp çözümleyememesi ise dilin imgesel kuşatılmışlığının sürekliliğinin kahreden resmidir.

 

Bu konuda modern çağdaki en büyük sorun iletişim ve dolayısıyla medyadır. Büyük bir yabancılaştırma, istiskal ve simülasyon aracı olarak medya, eşyanın künhüne dair olanı yani atom altı parçacıklarının tabiatını tahrip, tahrif ve saptırma üzerinden konuyu posaya dönüştürmektedir.

 

Kitle iletişim araçları denilen ve adı da kendisi de tamamen bir sömürü aracına dönüştürülmüş bu aygıtlar, dilin imkanlarını sınırlama ve hareket kabiliyetine trajik krizler yaşatma üzerinden dili yetersiz ve aciz bir aparata indirgiyor.

 

Dil bir taraftan algı operasyonları ile bütünselliğini ve dolayısıyla orjinalliğini kaybederken diğer taraftan kadim kelimelerin ve deyişlerin unutulduğu; köksüz, faydasız, fabrikasyon sözcüklerin zihni şekillendirdiği süreçler yaşıyoruz.  Tabelalar, reklam panoları, basılı ve sosyal medya, kıyafetler, otomobiller, renkler, sesler, gündelik araçlar, elektronik tuşlar, klavye gürültüleri, ışık kirliliği, müzik, spor, siyaset hep birlikte bir işgalin ve ifsadın izlekleri olarak duruyor karşımızda. 

 

Mana ile iktidar savaşına tutuşan teknoloji de sanayi devriminden bu yana dilin sınırlarını daraltmış, mekanik bir dünya ve formüller üzerinden uydurulmuş sınırlı kelimelerle yeni bir dil dünyası yaratmıştır.

 

Varlığı, zamanı, evrendeki akışı, sayısız aktörün sayısız çapraz ilişkisini insan idrakine sunan kelimeler, dil-kavrayış bağlamından koparılıp imge-itaat bağlamında hasatsız tarlalara dönüştürülmüştür.

 

Bu tecrübe, insanlığın bilgi ve hikmet yolculuğunda geriye doğru yürümesi, kadim müktesebatın yitirilmesi, insanlık geleneğinin topyekûn imha edilmesidir.

 

İnsanı makine dişlisine dönüştüren ilişkiler dil ve sanat probleminin de başlangıcı oldu. Hitabet, şiir, edebiyat, kültür, heyecan, sevgi ve adanış gibi birikimler fabrika bantlarında, AVM reyonlarında buharlaştı.

 

Konuşamayan aletler üzerinden konuşmayı öğrenen bir neslin konuşmayan/konuşturmayan iktidarında yeni bir zaman ve mekan ilişkisi tecrübe ediyoruz.

 

Çünkü konuşma sadece bilgi aktarımı değildir, bundan fazlasını içerir. Kendine has bir akıl ve yöntem dünyası vardır. Sesin dalga boylarında gizli fiziksel ve matematiksel sanat, imgenin akışkan hayatından daha derin ve tutarlıdır. Sesin fraktal zenginliği ve yaşam çiçeği kombinasyonu karşısında imgeler sınırlı geometrik şekiller olmanın ötesine geçemezler.

   

Beslenme kaynaklarını kitap, insan, örf, sosyal diyalog, sokak, mahalle, etkileşim yerine web adreslerinden alan bu mekanik aklın ürünleri insanlığa robotik yönelimler, plastik sofralar, çiplerle kayıtlanmış yaşamlar sunuyor.

 

Yeni metal ikonlar, meta-metal filmler, zenginleştirilmiş uranyumdan sloganlar, baş döndürücü bir hızla dönen bantlar ve görünmez yiyecekler, içecekler, dijital ritüeller bu yaşamın kurucu aktörleridir.

 

Bu kurguda dil ve dilin insaniliği yoktur. İmgeler, tanrıların egemenliğini tahkim eden post-paramiliter argümanlardır sadece. Dahası, dil de imge de tanrılara sunulan birer kurbandır.

 

İmgelerin farklı sektörel çıktılarla desteklenen dayanılmaz cazibesi, dili insani ve elzem kurucu unsur olmaktan uzaklaştırmıştır. Zamanımızın imge egemen toplumlarında dil kurucu, yaratıcı, sürdürücü ve inşa edici yeteneklerini yitirmiştir.

 

Dilin gerilediği toplumlarda yanlışlar tercih edilir, günah/hata/yanlış yükselişe geçer, şehirler put galerisine dönüşür,  inançlar yüzeyselleşir, gösteri ve gösteriş dua/ibadet haline gelir.

 

Bu zamanlarda hakikat mevzi yitirir, geri çekilir; sahneye gerçeklik sürülür. Gerçeklik tartışmaya kapalı ve buyurgandır. Hakikat tenkidi, gerçeklik itaati önerir. Hakikat diyaloğu, gerçeklik itaati işler.

 

Öyle ki, imgesel gerçeklikten nasiplenmemiş hiçbir ürün, hiçbir söz, hiçbir karakter önemli değildir. İmge ile dualanmamış, imge ile tütsülenmemiş hiçbir davranış makbul değildir.

 

İmgeler aklı donduran, akletme yeteneğini kısan faydasız yığınlar, egemen ideolojinin çok fonksiyonlu kullarıdır. Klasik ve modern zamanların imgesel aklı ve imge piyasası insan tekinin zincirlenerek kontrolü ve yönlendirilmesi üzerinedir.

 

Oysa dil, aklın özgürlüğe doğru kanat çırpışları, bal tadında yemişler için çiçekten çiçeğe konmaları, örümcek ağı, arı peteği, yaprak tacı misali şaheserler sunmasıdır. Onun için, dilin aklı ve kalbi imgesel akıldan daha estetik ve daha dengelidir.

 

İmgedeki statiklik dilde alabildiğine dinamik bir alana dönüşür. Ve dilin dinmek bilmeyen helezonik karakteri aklın ve eylemin özgürlüğünü üretir.

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
471
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
4752
ŞEBBİHALAR HER YERDE
409
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
312
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2592
Köprüler ve Çamurlu Sular
2084
Biriktirdiklerim-7-
2003
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2260
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1614
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1301
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1944
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1814
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1305
“Ben de adayım”
1570
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1795
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1152
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1238
Biriktirdiklerim-6
1208
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1374
Engerek Soyu
1797
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3318
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1918
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2655
Libası İdrarlı Adamlar
2518
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3820
‘Ey kötülük!’
2089
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2897
'Sıkıntı yok!'
2581
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2701
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2387
Hakikate Tanıklık Nedir?
2440
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2694
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4324
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6687
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4451
Harf Eken Kelime Biçer
5656
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3514
Çekilin aradan, maradan...
5351
'Biraz da ben konuşayım'
4240
‘Apaçık’ Şiir
4352
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4507
Kitaplar Dolusu Susmak...
3508
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3134
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11604
Biriktirdiklerim -5-
2407
Biriktirdiklerim -4-
2864
Biriktirdiklerim -3-
3043
Parayı Nereye Yatırmalı?
2853
Biriktirdiklerim -2-
3243
Biriktirdiklerim -1-
3305
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4495