Reklamı Geç
YAZARLAR
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
Yusuf ALİOĞLU
11 Nisan 2023 - Salı 13:39
1890 defa okunmuş.

Tasavvuf literatüründe 'hayret' makamı iki durumu ifade eder.

 

İlki Allah’ın varlığı konusudur ki bu husustaki hayret ‘küfür’ olarak değerlendirilir. İkincisi ise alemlerin rabbi olan Allah’ın keyfiyeti hususudur ki bu da 'marifet' yani 'bilmek' ile ilgilidir.

 

Aynı zihin evrenine göre bu keyfiyeti kavrama çabası olumlu bir davranış olarak ‘ilim, irfan, yakin ve hidayet’ ile iş tutma yani bir anlamda yaratıcıya doğru ‘yolda olma’ halidir.

 

Evet, bu yardımcı bilgilerden sonra soru şu;

 

İnsanımızın kendisiyle yatıp kendisiyle kalktığı, köşe bucak her alanı dizayn eden, oyun kuran ve oyun bozan, zihin yönlendiren, kurucu metinler kaleme alan ve bazen de mutlaklaşıp la yüs’el makamına kurulan siyasetin bir hayret makamı var mıdır?

 

Tasavvuf dili ile yol aldığımızda; siyasetin varlığına yani hayatta olan ve hayata dokunan gücüne, kudretine, düzenleyici otoritesine ve egemenliğine dair şüphe toplumun hemen tamamından uzaktır.

 

Yani bu konuda toplumda ittifak halinde bir ‘iman’ vardır denilebilir.

 

O halde tahlilimizi bir adım ileri götürerek, siyasete iman konusunda mü’min bir toplumda yaşıyoruz tespitini yapabiliriz.

 

Tarihteki büyük siyaset adamları, siyaset üzerine yazılmış kitaplarla dolu kocaman kütüphaneler, siyasetle ikbal bulmuş kişiler ve toplumlar, siyasetin yerle bir ettiği coğrafyalar ve kültürler, siyasal normlarla dolu tarih anlatıları, siyasal olanla kesişen bilgi kümeleri, siyasal gruplar ve siyasal eylemler vs hepsi bu evrenin kendi özgün izlekleri ile bu imanı tahkim eden doğal elemanlardır.

 

Siyasal olanın keyfiyetine (niteliğine ve nasıllığına) İbni Arabi’nin konuyla ilgili kullandığı ‘ilim, irfan, yakin ve hidayet’ gibi kavramlar ve araçlar üzerinden baktığımızda ise siyasetin varlığına iman bahsinde gördüğümüz homojen tabloyu görememekteyiz.

 

Bunun makul iki izahı olduğunu düşünüyorum.

 

Birincisi, teori ve pratik arasındaki kronik kod farkı, sapma potansiyeli ve hata payı gibi ifadelerle açıklanabilecek yapısal durumdur.

 

İkincisi ise insan tekinin yorumlama kabiliyet ve kapasitesinde içkin farklılığın getirdiği doğal sonuçtur.

 

‘Şaşırmak ve yolunu kaybetmek’ anlamlarının yanında ‘farkına varma, ayırdına varma, fark etme’ gibi anlamlara da gelen hayret kelimesinin insan yorumuna bağlı ayrışma hali yani farklı siyasal doktrinler, siyasal içtihatlar ve siyasal disiplinler elbette bir zenginliktir.

 

Her ekolün kendi düşünürlerini, külliyatını, pratik zenginliğini ve mirasını oluşturarak dönemine kulak kesilmesi ve zamanı kendi düşünce malzemeleri ile yorumlaması da bu zenginliğin ürünlerindendir.

 

Bu durum cari aklın faaliyet halinde yani dinamik olduğunu gösterir ki bunun kendisi iyi ve güzel olan için bir kazanım ve güvencedir.

 

Ancak modern siyasal aklın topluma bakan yüzünde bu dinamizmi, gelişmeyi, dönüşüm ve değişimi görmek pek kolay değil.

 

Hele özgürlükleri merkeze alarak bilgi ve hukuk araçları ile toplumsal katmanları ve kurumları dönüştürme istemi oldukça zayıf duruyor.  

 

Bazı sufilerin hayreti, ‘düşüncenin ulaşabildiği son nokta’ (Cüneyd-i Bağdadi) şeklinde tanımlaması misali bazı siyaset teorisyenlerinin ve takipçilerinin de siyasal bir söylemi nihai kerte olarak tanımlamaları düşünsel gelişimin ve ‘doğruya doğru’ hareketin önündeki en büyük engellerdendir.

 

Buradan bakılınca, günümüz toplum ve siyaset ilişkilerinde hayret makamına dair iki tutumun öne çıktığını söylemek mümkün.

 

Birincisi, bir hayret ilişkisinden söz etmek mümkündür. Ancak bu hayret, mükemmel olana şahitlik etmek anlamındaki hayret değildir. Burada anlama kavramından oldukça uzak, salt hayranlık, tutku ve tarafgirlik suretinde yoğunlaşan bir mana mevcut ki bunun zihinsel bir duruştan çok nefsin ve arzuların ‘amigo’ halleri olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

 

Kalabalıklar, klan ve kabile ilişkileri, siyasal elitler, babadan oğula tevarüs, erkek egemen tutumlar, cinsiyet suiistimali, reklam ve propagandalar, şişirilmiş anketler, terbiye edilmiş istatistikler, vaat simülasyonları, beklentiler, çıkar ilişkileri vs hayret halinin ‘amigo’laşma durumunu yansıtır.

 

Merkezden taşraya yöneldikçe hayret ilişkisinin daha dar, yüzeysel ve nihayetinde geçersiz kaldığını; aynı kişi veya kişiler etrafında süren siyasette temsil ilişkilerinin aklı dondurup talepleri sıradanlaştırdığını, kitlelerin eğitim ve ekonomi düzeylerinin sürekli üretilen bir istismar aracına dönüştürüldüğünü, siyasal süreçlerin çoğu defa basit menfaat ilişkileri ile başlayıp, sürü psikolojisi ile devam ettiğini ve hayal kırıklıkları ile bittiğini gözlemek de mümkün.

 

İkincisi, bir hayret ilişkisinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü, kamuyu yönetme sanatı ya da adil bölüşüm faaliyeti de denilen siyasetin hayret ile ilişkisinde, ‘ilim, irfan, yakin ve hidayet’ gibi akıl kurucu değerlerin özne halinden söz edilememektedir.  

 

Bu kavramların birer açılımı olan özgür irade, seçme ve seçilme hürriyeti, ifade ve tenkit hürriyeti, adalet, ehliyet, liyakat, istişare, fırsat eşitliği, temsilde adalet yönetimde istikrar vs sıklıkla otoriter müdahalelere maruz kalmakta ve ıstılahi manalarından uzaklaşmaktadır.

 

Kalbin hakikate açılan marifetlerini en kaba yöntemlerle imha ve inkar eden otoriter yapılar, insanların birbirinin elinden ve dilinden emin oldukları bir toplumdan insanların birbirinin kurdu oldukları gerilim, ötekileştirme ve kavga yüklü bir topluma doğru yürüyüşleri beslemektedir.

 

Sayısız düşünce ve eylem imkanını budayarak insanı tek tipleştiren müdahaleci siyasalar, böylece, ‘şaşırmak, yolunu kaybetmek, şüphe etmek ve farkına varmak’ dinamikleri üzerine kurulu hayret makamı ile siyaset arasındaki yolları tıkamakta ve yok saymaktadır.

 

Bunun neticesinde kitleler, bir düşünme ve gelişmişlik düzeyi olan hayret makamından uzaklaşarak siyasetin mecburiyet caddesinde saygınlığını kaybetmiş ilişkiler ve birbirini üreten kötü örnekler anaforunda kaderlerini örmeye devam etmektedir.

  

Sonuç olarak, sufilerin hakikat karşısındaki acziyeti ifade için kullandıkları hayret kavramının, adalet dağıtmadığı, barışı sağlamadığı ve mutlu kılmadığı için bugünün siyasetinde bir makam sahibi olmadığı söylenebilir.  

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
704
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
4857
ŞEBBİHALAR HER YERDE
460
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
398
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2654
Köprüler ve Çamurlu Sular
2197
Biriktirdiklerim-7-
2052
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2350
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1664
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1377
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2009
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1380
“Ben de adayım”
1610
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1919
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1191
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1283
Biriktirdiklerim-6
1243
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1420
Engerek Soyu
1853
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3357
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1968
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2718
Libası İdrarlı Adamlar
2580
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3855
‘Ey kötülük!’
2150
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2950
'Sıkıntı yok!'
2634
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2751
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2441
Hakikate Tanıklık Nedir?
2476
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2740
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4358
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6742
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4495
Harf Eken Kelime Biçer
5721
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3552
Çekilin aradan, maradan...
5408
'Biraz da ben konuşayım'
4307
‘Apaçık’ Şiir
4450
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4576
Kitaplar Dolusu Susmak...
3558
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3231
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4559
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11742
Biriktirdiklerim -5-
2446
Biriktirdiklerim -4-
2899
Biriktirdiklerim -3-
3116
Parayı Nereye Yatırmalı?
2890
Biriktirdiklerim -2-
3291
Biriktirdiklerim -1-
3366
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4545