Reklamı Geç
YAZARLAR
Libası İdrarlı Adamlar
Yusuf ALİOĞLU
02 Ağustos 2022 - Salı 16:42
2477 defa okunmuş.

Zamanı siyasal tarih dilimlerine bölerek baktığımızda her dönemin yönetmek kelimesinde mündemiç ‘duruşları’ ve bu duruşların yarattığı ‘pratik müktesebatı’ vardır.

 

Teori ve pratiğe ait kural ve teamüllerin belirleyicilik katsayısı ne olursa olsun kabul etmek gerekir ki, en adilinden en zalimine, en eşitlikçisinden en despotuna tüm yönetim biçimlerinde nihai gerçeklik ‘insan’ unsurudur.

 

Bu yönetim modellerinde kurucu metinlere, temel söylemlere ve sözleşmelere dayanarak hiza alan pratikler insandan birer yorumla yol alır.

 

Kurucu söylem orijinli işlemler dallanıp budaklandıkça metnin şekilsel varlığının tamamlayıcı cüzü olan metnin ruhu insanın yorum kapasitesiyle birlikte ön plana çıkar.

 

Daha teknik bir ifade ile söylersek, metnin ne dediğinin yanında bir de ne demek istediğinin tartışıldığı bir söylem uzamı gelişir.

 

Aldığı eğitim, dünya görüşü, merhamet, adalet, özgürlük ve hukuk gibi kimlik inşa edici temel konulardaki nosyonu güçlü adamlar metin ile şeklen mesafe problemi yaşasalar da metnin arka planına yani ruhuna dair duyarlılıkları ile kriz anlarını sükûnet ve suhuletle atlatabilirler.

 

Tarih öncesi ya da modern zamanlara ait sosyal, hukuki, felsefi, edebi ya da dini içerikli bir metin, ‘sözü dinleme ve güzel olanına uyma’ ahlakı ile yetişmiş bu insanların elinde daima dünü, bugünü ve yarını anlamaya dair istikamet kazandıran yoldaki işaretler misali durur.

 

Metin ve yaşanan döneme dair görece farklılıklar, ‘zamanlar üstü kıymetleri’ bulanıklaştırmaz aksine daha da güçlendirir.

 

Metne sadık farklı yorumlar ve uygulamalar birer fitne tohumu gibi ayrıştırıcı roller oynamaz; aksine çoğulcu, çok renkli ve çok sesli bir karakter ile daha gür ve gümrah şekilde zamana ve mekana iz bırakır; öğretici karakteri ile zihinsel faaliyetleri yani cehd kabiliyetini besler, büyütür ve geliştirir.

 

Bu mektebin müdavimleri ‘her an farklı bir işte olan rabbin adı ile okuma’ ilkesinden hareketle daima dinamik süreçlerin temsilciliğini yaparlar.

 

İyi ya da kötü yönetimlerin belirleyiciliği fark etmeksizin ilkesel duruşları ile karanlığın içinde aydınlığı, dalaletin içinde hidayeti, Firavun’un sarayında ve Mekke şirk sitesinde ahlakı sürdürürler.

 

Diğer yandan metnin şeklini mutlaklaştıran ve okuma biçimindeki otoriter karakteri kültürden sanata, sosyal hayattan siyasi ilişkilere belirleyici kılan yaklaşımın müntesipleri ise, iyi ve kötü niyetli adamlar ayrımı yanında, ‘metinden koparsak tespih taneleri gibi dağılırız’ söylemini üretir dururlar.

 

Şeklen doğru olan bu muhafazakar söylemin esasa dair hedefleri farklıdır. Amaç ortodoks anlayış ve paratiklerin her daim egemenliği ve muhalif olanların bertaraf edilmesidir.

 

Muhafazakar otokrasiye göre farklı her ses en genel tespitle ‘ayrılıkçı’ ilan edilmeli ve boğulmalıdır. Aykırı okuma biçimleri ötekileştirilerek yasaklanmalıdır. Gösterileni değil de gördüklerini anlatmaya çalışan her kalem susturulmalıdır.

 

Bu okuma biçiminde tabelanın bize ait olması yeterli meşruiyet sebebidir. İçeride olanların hukukiliği ve insaniliği ayrıntıdır. Burada metinler çokça okunur, hüsn-ü hat ile yazılır, çerçevelere yerleştirilir, ezberlenir, farklı makamlar ile seslendirilir ancak mana ile pek münasebet kurulmaz.

 

Bu okuma biçimi şehirli değil taşralı yönleri ile ağır basar. Farklı disiplinler ile kesişmekten, yüzleşmekten, karşılaşmaktan bilhassa kaçınır; bahaneler üreterek uzak durur.

 

Bu söylemin adamları, idarenin zaaflarına yoğunlaşmak ve ıslah etmekten çok eksik ve gediklerden yol alma, yolma, yolunu bulma işleri ile meşgul olurlar.

 

Mızrakların tepesine geçirilmiş bir dini metnin gölgesinde ‘mızraklı ilmihal’ ile tüm zamanların düşünce sorunlarını çözebileceklerini seslendirirler; mızrak çuvala sığmayınca da içimizdeki hainler, işbirlikçiler, dış güçler gibi argümanlarla beceriksizliklerini örtmeye çalışırlar.

 

Bu okuma biçiminin dayandığı sosyoloji, itaatte zinhar kusur etmeyen ‘teba’ kökenlidir. Meşruiyetini ortodoksiden alan bir toplumsal yapının dolgu malzemeleri olarak bu kimseler söylendiği kadar bilen, istendiği kadar konuşan, gösterildiği kadar mesafe alan iradeleri çalınmış aparatlardır.

 

Dolayısıyla bu vasatta özne olma talebi en büyük cürüm olarak görülür ve muhtemel özne adaylarına ibret olması adına sert yöntemlerle cezalandırılır.

 

Fert olma imkanının kaldırıldığı ve kralın dininin dayatıldığı bu oyun alanında özgürlük ve özgünlük talebi müstakil birer suçtur.

 

Düşünce planında bu sıkıntılar çok yönlü ve katman katman devam ederken bu taraklarda bezi olmayan simsar kılıklı adamlar ise ‘padişahım çok yaşa’ repliği ile kamuya ait mal ve hizmetleri iç ettikçe eder ve şimdilerde çokça konuşulan Rus oigarkları misali faşizm ve kapitalizm izdivacının ürünü türedi zenginler sınıfı oluşur.

 

Herkesten fazla umre yapan, Ramazan aylarında siyah poşet ya da koli dağıtan, sakalını sıvazlayarak dolar, euro hesabı yapan, işçisinin emeğine çöken, cinsiyet ayrımı ile her gün yeni mağdurlar yaratan, hukukun gücünden çok partisinin, cemaatinin, derneğinin, aşiretinin, atalarının ve sahte sosyal medya hesaplarının gücüne dayanan bu 'libası idrarlı adamlar' giderek bir toplumsal pratiğin kara kutusu olmaktadırlar.

 

Musa’ya ‘sen ve rabbin gidin savaşın’ diyen mantalitenin bedenlendiği bu adamlar, ilkesel aidiyetleri ve kamunun vicdanı olma hassasiyetini bir yana bırakarak elleriyle yarattıkları trendin peşinde koşup durmaktadırlar.

 

Bu trend öylesine baş döndürücü bir hızla etrafı kuşatmaktadır ki acıktığında putlarını yiyen cahiliye adamları gibi adam satma, ihanet, iftira, ses kaydı paylaşma, foto servis etme, parti ve cemaat değiştirme, toplu iman, toplu inkar gibi ana metin ile alakasız pratikler yumağına dönüşmektedir.

 

Niceliğin hakimiyetinde gelişen kötü örneklerin kategorik düşünme ve sentezleme yeteneğini buharlaştırdığı, aldatma ve aldanma hikayelerinin çoğalarak saf aklın işleyişine hükmettiği bir vasatta, nesne sanallığından özne gerçekliğine ulaşamayan bireyin tefrik ve temyiz kapasitesi de gittikçe tükenmektedir.

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
163
ŞEBBİHALAR HER YERDE
332
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
215
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2510
Köprüler ve Çamurlu Sular
2046
Biriktirdiklerim-7-
1961
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2170
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1594
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1275
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1908
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1749
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1232
“Ben de adayım”
1521
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1758
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1128
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1189
Biriktirdiklerim-6
1182
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1338
Engerek Soyu
1735
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3277
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1843
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2598
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3753
‘Ey kötülük!’
2036
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2845
'Sıkıntı yok!'
2516
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2663
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2335
Hakikate Tanıklık Nedir?
2408
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2656
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4276
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6637
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4395
Harf Eken Kelime Biçer
5621
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3479
Çekilin aradan, maradan...
5269
'Biraz da ben konuşayım'
4202
‘Apaçık’ Şiir
4291
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4463
Kitaplar Dolusu Susmak...
3480
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3079
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4471
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11491
Biriktirdiklerim -5-
2358
Biriktirdiklerim -4-
2834
Biriktirdiklerim -3-
2991
Parayı Nereye Yatırmalı?
2816
Biriktirdiklerim -2-
3203
Biriktirdiklerim -1-
3281
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4438