Reklamı Geç
YAZARLAR
'Sıkıntı yok!'
Yusuf ALİOĞLU
05 Mayıs 2022 - Perşembe 16:14
2515 defa okunmuş.

Hep birlikte düşünce ve kültür adına türbülans halleri yaşıyoruz. Zihinler, sahici olan ile karşılaşma pastişlerinden yitik şehir formatında. Kendisinden hiza aldığımız duruşlar, akıl kurucu kelimeler yersiz romantizm sağanağında sırılsıklam. Bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene sahte erişim fotoğrafları yayılıyor etrafa.

 

Bir gündemden öbürüne koşuyoruz. Hangisi bizim bilmeden gündemler etrafında kovboyculuk oynuyoruz. Hangisi bizim bilmeden kelimeler alıyor, kelimeler satıyoruz.

 

Sıkıntı yok.

 

İnanç dünyamıza ve medeniyet tecrübemize dayalı göstergeler post kolonyal süreçlerde bir bir işgal ve imha edilirken, değer kümeleri sanal ekranlarda, tüketim listelerinde buharlaşıyor. Bilgi, düşünme ve hikmet menzillerini yitirip varoş düzeysizliklerinde debelenirken hala 'çocuk düştüğü yerden kalkar'clıktan, otantik merkeziyetçilikten, mazi severlikten söz edebiliyoruz.

 

Sıkıntı yok.

 

Coğrafyalar arasında ping pong topu gibi savrulmuşuz, tarihe veda seansları ile yediden yetmişe benlik travmaları yaşamışız, ne doğulu kalabilmiş ne de batılı olabilmişiz, ayağa düşüren öykünmecilikler ile toplu iğtişaş halleri yaşamışız, sahte doğum sancıları eşliğinde ütopik diriliş ve varoluş hikayeleri yazmışız.

 

Sıkıntı yok.

 

Ümmetin çocukları deizm bulvarlarına dökülmüş yapraklar gibi anamalcılarn potinleri altında can çekişiyor. Şairin dediği gibi, ‘çocukların her biri antik çağ filozofu’ sanki. Çocukluk tınısından eser yok. Genç kızlar ve genç erkekler enerjileri toprağa boşaltılan ihtiyaç fazlası fabrikasyon mamüller adeta. Kadın canavarı erkek sayısı her gün artıyor. Aileler, kırık aynadan yansıma birer silüet gibi renksiz, ruhsuz, istikametsiz. Toplumsal düzen sarsılıyor. Ahlaki değerlere kör ve sağır, lakayt ve müstehzi bir toplum.

 

Sıkıntı yok.

 

Düzensiz göç süreçlerine her gün yeni bir trajedi ekleniyor. Batırılan botlarda çoğu kadın ve çocuk onlarca masum dev dalgalara gömülüyor. Sınırlarda insanlığımızdan utandığımız kahpelikler, iğrençlikler yaşatılıyor. Göçmen kamplarında çamurdan yataklar, çamurdan kaşıklar, çamurdan yiyecekler. Minik yavruların ve annelerin gözlerinde büyüyen korku ve endişe yumakları. Göç konusu bütün insani yanlarından soyutlanarak göçten sorumlu bir  komiserin dosyasında basit bir istatistik mevzuuna indirgeniyor: insanın adı yok.

 

Sıkıntı yok.

 

Piyasada cehalet ve cühela itibar kazanıyor.  Bilmeyenlerin sayısı artmakla kalmıyor bilmemek nimetten sayılıyor, bilmeyenler arif muamelesine denk. Kitabın sayfalarında dolaşmak yerine sokak aralarında dolaşmak öneriliyor. Dirilten kelimeler yerine inkar eden, sürgün eden, ihbar eden, susturan, kelepçeleyen, hapseden, öldüren kelimelerin satıldığı pazarlarda uzun uzun kuyruklar var.

 

Sıkıntı yok.

 

Mal ve hizmet fiyatları uçuyor, bir günde üç defa raf etiketi değişiyor, enflasyon karşısında sabit gelirler erimenin ötesinde buharlaşıyor, en basit tüketim maddeleri lüks sayılıp vazgeçiliyor, asgarinin asgarisinde bir karar noktası aranıyor. Spekülatif bilgiyi dolaşıma sokan da, kalabalıkları manipüle eden de, keyfi fiyatlarla tatlı kazançlara uzanan da aynı muhtekir.

 

Sıkıntı yok.

 

Stokçuluk ve karaborsacılık yükselen değere dönüşüyor, işini bilen yatırımcı krizi fırsata dönüştürüyor, ürettiklerimiz tükettiklerimizi karşılamıyor, borçlarımız artıyor, dışa bağımlı kalem sayımız çoğalıyor, milyoner ve milyarder sayımız fakir fukaraya inat çoğalıyor.

 

Sıkıntı yok.   

  

Baştan aşağı kompleks bir kişilik. Çukuru seviye bilen, kendi hikayesi anlatıldıkça salakça sırıtan, bir tık yukarı mevki için sirk maymununa dönüşen, toplumsal bellek ve sorumluluk yerine bireysel flörte perestiş eden, üretici ve yaratıcı yönelimlerden çok nakliyeci kimliği ile temayüz eden,  çağın ruhunu kavramak yerine nefsin arka sokaklarında fahişelik ve zamparalık yapan bir model.

 

Sıkıntı yok.

 

Geçmiş hamasetinden bir türlü bugüne gelemiyoruz. Tarihçilik kasıntıları ile zihnimiz mefluç. Aynı konular, aynı isimler ısıtılıp ısıtılıp servis ediliyor. Konuşmacılar aynı, dinleyiciler aynı, mevzu aynı. Aklın aldığı mesafe ‘hiç’ mesabesinde. Soldan sağa, yukarıdan aşağıya insanlık adına ürettiğimiz bir ürün, insanlığa sunacak bir mesajımız yok. Üniversitelerimizde itaat makaleleri üreten enstitülerden geçilmiyor. Akademisyenlerimiz puan kovalıyor. İçeride ezberleri ile efelenenler dışarıda nal topluyor. Basılan kitap sayısı azalıyor, kitap okuyan insan sayısı azalıyor. Ama uzman, danışman, araştırmacı, çokbilmiş, malumatfuruş, bilgiç tipler mantar gibi çoğalıyor.

 

Sıkıntı yok.

 

Bir türlü adalet ile özdeşleşemeyen hukuk sınırlarında makinaları ile dolaşan koyu kıyafetli adamlar. Tilkinin bildiği kırk fıkranın tamamının tavuk üzerine olmasının epistemik karakteri misali sanatçının bildiği kırk eserin kırkı da ‘yakınlaştılanlar’dan olmaya dönük. Merdiven altlarında doktora tamamlayan eğitim süreçleri ve gelecek çalan ideolojik aygıtlar. Medya kahramanları salt siyah veya beyaz deme derdindeler ve hangi dünyaya kulak kesilmişlerse öbürüne sağırlar.(İ.Özel) Kelimeler zihin açmıyor, üzerimize atılan taşlar (T.Bora) misali kafamızı, gözümüzü yarıyor.  

 

Sıkıntı yok.

 

Kariyer kelimesi tüm cazibesi ve emperyal karakteri ile ‘akıl oyunları’na devam diyor. İşgal ettiği alanlarda rakam cumhuriyetinin bayrağını çekiyor. Toplumu yönetme faaliyeti olan siyaset, merkezden çevreye propaganda dilinin ayartıcılığı ile yalan, iftira, tutarsızlık, menfaat halleri ile yoluna devam ediyor, ekini ve nesli yok ediyor; fırsat eşitliğini, liyakati, ehliyeti, emeği, alın terini, hak edişi arkaik zamanlara dair anlamsız sesler ya da ‘eskilerin hikayeleri’ (esatiru’l evvelin) yumağına çeviriyor.

 

Sıkıntı yok.   

 

Ferdin özgünlüğü tüketiliyor, yaratıcılığı bitiriliyor. Ferdin biricikliği ilk cinayet ağırlığındaki bir suçla dijital albenilere kurban ediliyor. Estetik çılgınlığı ve cerrahi müdahaleler birbirinin aynı çehreleri çoğaltıyor. Ulusal ve uluslararası marka yiyecek ve içecekler yerel tat ve lezzetleri, damak tadını bitiriyor; imajinatif görsellerle desteklenmiş ortak tatlar geliştiriliyor. İletişim dili harflere ve bir mühendislik faciası olan emojilere teslim edilmiş. Ferdin yorumunda şekillenmiş kişiye özel bir tebessüm, bir kahkaha yerine düğümlere üfüren mühendislerin tasarladığı ürünler ortak dil ve iletişim aracı kılınıyor.

 

Sıkıntı yok.   

 

Her duruma ‘sıkıntı yok’ repliği çekerek kesinlik dünyasından müphemlik uzamına (Thomas Bauer) yönelişin sesi olan yürürlükteki bu akıl, ‘ne olsa gider’ diyen post modernizmin bizdeki izdüşümü galiba.

 

Sıkıntı yok…

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
163
ŞEBBİHALAR HER YERDE
332
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
215
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
2510
Köprüler ve Çamurlu Sular
2045
Biriktirdiklerim-7-
1961
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2170
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1594
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1274
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
1908
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
1749
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1232
“Ben de adayım”
1521
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
1758
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1128
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1189
Biriktirdiklerim-6
1182
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1338
Engerek Soyu
1735
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3277
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
1843
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2598
Libası İdrarlı Adamlar
2477
“Hayatın Anlamı” Nedir?
3753
‘Ey kötülük!’
2036
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
2845
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2663
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2335
Hakikate Tanıklık Nedir?
2408
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
2656
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4276
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6637
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
4395
Harf Eken Kelime Biçer
5621
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3479
Çekilin aradan, maradan...
5269
'Biraz da ben konuşayım'
4202
‘Apaçık’ Şiir
4291
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4463
Kitaplar Dolusu Susmak...
3480
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3079
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4471
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
11491
Biriktirdiklerim -5-
2358
Biriktirdiklerim -4-
2834
Biriktirdiklerim -3-
2991
Parayı Nereye Yatırmalı?
2816
Biriktirdiklerim -2-
3203
Biriktirdiklerim -1-
3281
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4438