En büyük milli yaralarımızdan biridir. Başka büyük yaralarımız yok mu. Elbette var. Okullarda bizim zihnimize kazınan 12 ada, Musul-Kerkük..
Ama, örneğin, Trablusgarp, zihinlere kazınmayı bırakın yer bile işgal ettirilmez. Mesela bugünkü Sudan topraklarını da kapsayan Mısır. Öyle ya Mısır Mısırlılarındır. Örneğin, kimse 1. Dünya Savaşı’nda Yemen’de, Çanakkale’den fazla şehit verdiğimizi kimse bilmez. Tarihi yazanlar bunu öğretmeye gerek duymamıştır. Hicaz, yani Mekke-Medine toprakları.. Araplarındı ve yönetim onların oldu değil mi. Kimse vehhabi mezhebine mensup Suud ailesinin Arap olmadığını bile bilmez. Öğrenmeye gerek var mı. Cezayir’de katledilen iki milyon insan ile ilgili gereksiz bir bilgiyi nereden alacak insanlar ve neden alsınlar. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlık verilen Tunus’un, Türkiye´ye başvurup, “biz kendi kendimizi yönetemeyiz, lütfen ülkemize bir vali atayın” talebindeki bağımsızlık ihtiyacını tahlil etmeye ne gerek, hiç öğrenme olsun bitsin. Şerif Hüseyin’in sonradan pişmanlıktan ağlayarak geçirdiği ömrünün cihan savaşı sırasında İngilizle müttefik oluşunun karşılığının, bir oğluna Irak’ın, diğer oğluna Ürdün’ün verilişini bilmek de örneğin, sosyal medyada bir milyon beğeni alan bir instagram paylaşımının yanında ne kıymeti olabilir. Uzatmayalım..
İşte uzatmayalım da, yara üstüne yara.. yutkunup susamıyorsun..
Bu Milli Misak, bize öğretildi de onun gerçek sınırları daima belirsiz kaldı. Bu güneyde ne kadar, doğuda nereler, batı trakya nereye kadar Milli Misak’ın içine girer, adaların kaçı bizim..
Bir 12 ada meselesi var. Zannedilir ki 12 tane ada. Halbuki onlara, eski yönetim biçimi sebebiyle 12 ada denmiştir ve hangisinin yerleşim birimi olarak ada, hangisinin kayalık vasıflı yer olduğu bakış açısına göre değişir. Ancak, bu adaların 24 den fazla olduğu söylenebilir.
Trablusgarp’ı işgal eden İtalyanlar, buradaki direnişimizi kırmak ve bizi masaya oturtmak için Anadolu’nun bitişiğindeki bu adaları şantaj ya da tehdit olarak işgal etmiştir. Aynı zaman diliminde başlayan ve neticeleri facia olan Balkan Savaşları’ndan sonra bunların Yunanlılar tarafından işgal edilmesi endişesiyle İtalyanlar’a emanet olarak bırakmak zorunda kaldık. Çünkü o tarihte Rumlar, “Türkleri, adalardan ve dünyadan kazıyacağız” sloganıyla diğer Ege adalarında sistemli bir Türk katliamı yapıyordu. Batı, her şekilde Ermeni soykırım masallarını konuşur da, adalarda ve Batı Trakya’da yaşanan Türk ve yahudi katliamlarını hiç konuşmaz. Mesela o tarihlerde Küçük Kudüs de denilen Selanik’te yahudi nüfus Türk ve Rumlardan fazlaydı. Selanik’te bugün kaç tane Türk, kaç tane yahudi kalmıştır. Bunlar o tarihte nereye gitmiştir?
Yavuz Sultan Selim’in Trabzon uç beyliğinden beri yüzyıllarca Osmanlı’nın en sadık hristiyan tebaası olan Ermeniler, 1. Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde milli devlet masallarıyla kışkırtılmış ve ayaklandırılmıştır. Bu kışkırtmanın sebebinin, o zamanlar, cihan savaşında Osmanlı’nın savaş gücünü kırmak olduğu düşünülmüştür büyük olasılıkla. Ancak bugün geriye baktığımızda, Sovyetler’in uygulamalarıyla birlikte daha büyük bir planın işletildiğini görüyoruz. Türkiye’nin, büyük nüfusa, coğrafyaya ve doğal yeraltı zenginliklere sahip Orta Asya Türk dünyasıyla arasının açılmak istendiğini ve asırlar boyu sürecek Türk-Ermeni düşmanlığı yaratılmak istendiği anlaşılıyor. Yazık ki bu plan tam bir muvaffakıyetle başarılmıştır. Adalarla ilgili konudan çok sapmak istemiyorum ama Osmanlı’nın aldığı tehcir kararının işleyişi sırasında fiziki şartların, salgın hastalıkların ve bazı devlet görevlilerinin zulme başvurduğunu biliyoruz. Devletin ona verdiği yetkiyi kötüye kullanarak zulüm yapanların, sonradan tutuklanıp yargılandıklarını ve bazılarının idam edilmesi dahil muhtelif cezalar aldığını söyleyelim. Bunların, planlı devlet tasarrufu olmadığı, tekil adi suçlar olduğu bilinmelidir.
2. Dünya Savaşı sürerken İtalyanlar adalardan çekilme kararı alıp, buraları Türkiye’ye teslim etmek istemişlerdir. İnönü’nün sahiplenmediği adaları bu sefer Almanlar işgal etmiştir. Savaşın aleyhlerine sonuçlanacağı anlaşıldığında onlar da buraların Yunanistan’ın eline geçmesini istemeyip, çekildiklerini bize bildirmişlerdir. İnönü, yine hakiki sahibi olduğumuz adaları topraklarımıza katmak yönünde herhangi bir tasarrufta bulunmamıştır.
Savaş sonrası şartların netleştirileceği masada Türklerin de yanlarında olmasını isteyen müttefiklerin talebiyle, savaş bitmeden bir hafta önce Almanlara savaş ilan ettik. Bu sembolik bir savaş ilanıydı. Neticede, savaşın tarafı olarak Paris Konferansı’na çağrıldık fakat katılmadık.
Ve bu konferansta adalar silahsız olmak kaydı şartıyla Yunanlılara verildi.
Tarihçiler, denizde askeri gücümüzün olmadığı ile izah etmişlerdir, İnönü’nün, bize altın tepside tam 3 kere sunulan sınırımızdaki bu adalara sahiplenmeyişini. Tabi ki bir şekilde izah etmeye çalışacaklar. Bunu tarih bilimi izah edemez diyemezler. Ya da İnönü astım hastasıydı ve adaların nemli havası sağlığına zararlıydı diyemezler herhalde. Veya İnönü’nün uzak görüşlülüğüyle turizm açısından çok kıymetlenecek bu adalarda yabancılara içki filan servisini Türklere yakıştıramadığı için Yunanlılara hediye etti diyecek halleri yok. Kenan Evren gibi yetersiz, eğitimsiz, birikimsiz bir asker olarak bunların önemini kavrayamadığını da..
Ya da.. son 50 yıldır Yunanistanla sürekli savaş tehditi altında yaşamamızın sebebi olan bu problemin tohumunu kasıtlı olarak attığını söyleyebilirler mi, tarihçi üstat Mısıroğlu’na göre Karabağ kökenli bir Ermeni olan cumhurbaşkanı İnönü’nün.
Ya tarihçiler ne derse desin ya da ne demezse demesin olaylar böyle ve illa bir tarihçinin yorumlamasına da ihtiyaç yok. Niye başkalarının ağzında ıslatıp, çiğneyip, balçık haline getirdikten sonra sizin ağzınıza vermesini bekliyorsunuz ki. Adaları da biliyorsunuz (bazı adalarda kontrolsüz yellendiğinde ses sınır ötesinden duyulur), Yunanistan’ı da biliyorsunuz, yıllarca cumhura baş olmuş İnönü’yü de, şu anda yaşadığımız problemleri de. Kıta sahanlığıydı, çıkarılamayan hidrokarbon yataklarıydı.. denizdeki hangi balığın hangi ülke balıkçısı tarafından avlanacağı bile muammâ..
Yunanistan, adaları, silahsızlandırmayı bırakın, silah deposu haline getirmiş, Türkiye savunma sanayisini geliştirip Yunanlıları kollayan batının boyunduruğundan kurtulmasından sonra endişelenip kendini emniyete almak üzere Amerika’ya buralarda askeri üsler vermiştir.
Bu adalarda 500 yıl boyunca yüzbinlerce şehit verdiğimizi herkes unutuyor. Çoğu adayı, biz cenevizliler, venedikliler, korsanlar, tapınakçılar vs den aldıktan sonra Rumlar yerleşebilmiş ve buralarda yüzyıllarca güvenlik içinde yaşamıştır.
Dışişleri bakanlığı, “eğer adaları silahsızlandırmazsanız buraların egemenliği tartışılır” dedi. Yunanistan ise savunma bakan yardımcısını bu adalarda gezdirip sinir uçlarımıza dokunuyor.
Ukrayna krizinin bölgesel bir savaşa dönüşmesi durumunda İnönü’nün kayığa binip gidip teslim almadığı adalara, savaş gemileriyle gideceğiz gibi görünüyor. Ogün, İngilizlerin yol vermesiyle Anadolu’ya girip, İngilizler’in Türk savaş esirlerini bıraktıktan sonra ana kucağı gibi gördükleri Ege Denizi’ne kendini zor atan, Kıbrıs Savaşı’nda son dakikaya kadar Amerika’nın gelip kendilerini kurtaracağının hayalini kuran Yunanlıların torunlara anlatacağımız hangi kıssaların mevzuu olacağını çok merak ediyorum dogrusu!
|
||
|