Reklamı Geç
YAZARLAR
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
Yusuf ALİOĞLU
17 Kasım 2021 - Çarşamba 16:57
5608 defa okunmuş.

Anadolu’nun ya da daha doğrusu Mezopotamya’nın masumiyeti kadar, fitneci, bozguncu, kan dökücü yanlarının da sahici karakterler ve usta betimlemelerle yalın romantik hikayeler eşliğinde sunulduğu ‘Taşralı’ kitabı Nurettin Topçu’nun 1950’li yıllarda kaleme aldığı bir dizi hikayeden oluşuyor.

 

Hikayelerde Topçu’nun ‘İsyan Ahlakı’ kavramsallaştırması ile karşı durduğu çözülme, yozlaşma, ahlaki değerlere yabancılaşma, kendinden uzaklaşma gibi sorunlara hikaye dilinin imkanları kullanılarak güçlü teşhisler ve çözüm önerileri sunuluyor. Bu tahlil ve önerileri okurken Topçu’nun sosyoloji, psikoloji ve sanat tarihi alanlarındaki müktesebatını ustaca kullandığını görüyoruz.

 

Martin Van Bruinessen’in, ‘Ağa, Şeyh, Devlet’ ve ‘Kürdistan Yazıları’ adlı eserlerinde bölgede idari yapının mirlik sonrası tarikatlar ve şeyhler tarafından doldurulduğunu anlattığı satırları desteklercesine hikayelerin kahir ekseriyetinde taşrada farklı sıfatlarla mücessemleşmiş iktidarın ceberrut, zalim, fırsatçı, cahil, anamalcı yanları ile ‘şeyh’ figürü ön plana çıkıyor.

 

Aynı şekilde Nurettin Topçu hikayeleri, Dostoyevsky’nin 1846’da ve henüz 24 yaşında iken kaleme aldığı ilk romanı ‘İnsancıklar’daki toplumsal gerçekliğe odaklanmış ‘sıradan, yoksul, çaresiz’ insanların hayatını yansıtır.

 

Ünlü öykücülerimizden Mustafa Kutlu, Topçu’nun Taşralı kitabındaki hikâyelerini “Anadolu köylüsünü ele alan hikâyeler”, “aydın kesimin meselelerini işleyen hikâyeler” ve “Topçu'nun kendi kişiliği, hayalleri, ıstırapları ile günlük gerçekleri aşan, öte fikrine yönelen, soyut hikâyeler” olmak üzere üç gruba ayırır. Ve Topçu hikayelerinin çoğunun birinci gruba ait olduğunu ifade eder.[1]

 

Özellikle köy yerinde geçen hikayelerde pastoral mekanın sadeliği ve hakikati yansıtan kareleri ile belli karakterlerin kontrolündeki sosyal ilişkilerin kötü ve sinsi yanları arasındaki gerilim alanında biriken olaylar, tecrübeler, mizansenler ve işbirlikçilikler hayatın akış yönünü ve hızını anlamak açısından oldukça önemlidir.

 

Kitaba ad olan ‘Taşralı’ isimli hikayede; sınırlı ilişkilerin masum zemininden grift ve komplike ilişkiler yumağına yuvarlanan saf ve temiz taşralı dimağının, kalabalıklar, biriktirme tutkusu, sosyal çözülme, inançlara veda denilen kent burgacında kurulan büyük tezgah karşısındaki savrulması işlenir. Bu büyük oyun karşısında aciz kalarak kendini ifade edemeyen ve değerlerini yitiren hikaye kahramanı çareyi kendi hayatını sonlandırmada bulur.

 

‘İsyan Ahlakı’ ve ‘intihar’ yan yana anıldığında bu satırlarda, sonsuzluktaki huzur için Tanrısal yolda ilerlemeyi hedefleyen Topçu tanımlamasından çok, Albert Camus’nun temelinde adalet ve  eşitliğin olmadığı ve kötülüklerin hâkim olduğu ‘saçma’ düşüncesi öne çıkar.[2]

 

 ‘Memuriyet Hayatı’ isimli hikayede ise kadının toplumsal bilinçteki isimsiz ve kimliksiz konumuna dair vurguların yanında esas olarak bürokrasideki atalet, çözülme ve kokuşma işlenir.

 

Kadın konusuna daha yakından bakıldığında, cari kadın aklının geçerli ilişkiler düzenini maalesef içselleştirdiğini dahası bunda lahuti bir yan bulduğunu da içimiz acıyarak okuruz.

 

Sayfalar ilerledikçe içimizi burkan okumalar, bürokrasi koridorlarında manadan yoksun ilişkiler ağının yarattığı ve sonrasında tükettiği hayatları izlemekle devam eder.

 

Dini duyguları kullanarak otorite sağlayan şeyhlerin alternatif cemaat ve söylemleri linç ve tekfir refleksi aşina bir ses gibi yankılanır satır isimli sokaklarda, paragraf isimli mahallelerde.

 

Ayrıca, şeyh ve ticaret ilişkilerindeki helal, haram, kar haddi gibi konular ve şeyhin fırsatçı, pragmatik tutumu, Weber’in Protestanlık ve kapitalizm ilişkilerine dair tezlerini hatırlatır durur.

 

Hikaye yolculuğu ilerledikçe, Şeyhi halvet halinde dahi görse kusuru onda değil kendi bakışındaki eksiklikte bulan ve ‘şeyh uçmaz müritler uçurur’ tespitini doğrulayan aklını satmış bir yığın sefil takipçi ile karşılaşırsınız doğrudan veya dolaylı ifadelerde.

 

Konuyu kavramaya dair Topçu’nun sunduğu büyüteçle baktığımızda, Malik Bin Nebi’ye ait ‘sömürüye müsait olma’ tezini hatırlarız.

 

Böylece; bilgi, düşünce, karakter, fedakarlık, asalet, özgünlük, samimiyet gibi kurucu temel kavramlardan yoksun dini cemaatlerin hal-i pür melalini resmeden onlarca paragraf leş gibi kokan bir kanal misali akar bir hikayeden diğerine.

 

Dünden bugüne mahallede değişen fazla bir şey yok dedirten kareler birikir paragraflarda. Vıcık vıcık kapitalizm kokan ve kar, iktidar, tekasür kavramları için ‘din’in suiistimal edildiği seviyesiz örnekler birikir anlatılarda.

 

Sırtını kerametlere, menkıbelere vermiş ve bitmez tükenmez olağanüstü anlatılarla halkı uyutan ilişikler ağının yarattığı zalim ve mazlum portreleri, okuyucuyu rahatsız edecek düzeyde biriktikçe birikir. Tam bu noktada Marks’a ait ‘Din halkların afyonudur’ vecizesini ya da Hz Ali’nin ‘zulmün olması için hem zalime hem de mazluma ihtiyaç vardır’ sözlerini hatırlarsınız.

 

Bazı hikayelerde olumlu şeyh imgesi ile de karşılaşırız. Bunu da, Topçu’nun hayatının ilerleyen yıllarında bağlandığı Kazan kökenli Nakşibendi Şeyhi Abdulaziz Bekkine ile açıklamak mümkün.

 

Topçu’nun aydın sıfatına uygun özel bir misyonla ‘ayet ve hadislerin manalarının çarpıtılarak yorumlanması, olmadık dini ritüeller ve durumlar icad edilmesi’ hususunu bolca işlemesine şahit oluruz. Örneğin yalancı şahitlik yapan birinin şeyh tarafından, ‘sakal duasını yapalı kırk gün geçmedi’ denilerek temize çıkarılması son derece çarpıcı bir örnektir.

 

Hikayelerde şeyh ve hoca takımının rezilliklerini uzun uzadıya farklı örnekler üzerinden işleyen Topçu, Tereke isimli hikayede de ‘dirileri uyutup mallarını yiyenler, ölüleri de şer’i şerif hikayesiyle soyup soğana çeviriyorlar’ der.

 

Yakın arkadaşlarım bilirler. Bir zamanlar bir aklı, bir tutumu, bir kavrayış biçimini ifade etmek için kullandığım ‘uzun kış geceleri’ metaforu vardı. Tereke adlı hikayede uzun kış gecelerinde üretilmiş bolca mühim mevzu işlenmiş. Yakından bakalım:

 

İmam nikahı ile evlenmeyenlerin çocuğu veled-i zina olur (mu?). Bir Hıristiyan’ı seven peygamberin şefaatinden mahrum olur (mu?). Besmelesiz kesilen hayvanın eti murdar olur (mu?). Vücutta ispirto/kolonya sürülen yer mutlaka cehennemde yanacaktır (?). Öğle horozu öttüğünde gök yarılıp melaikei rahmet iner (mi?). Dağdaki kısraklar esen rüzgardan gebe kalırlar (mı?). Kur’an harfiyle okumayan çocuklar küfre girerler (mi). Hazreti Hızır gece namazlarını cennette kılar (mı). Geyiğin eti, onu yiyenlerin karnında zikir ve tesbih eder (mi?). Zemzem suyundan içen körlerin gözü açılır (mı?). Eşeğin içtiği sudan abdest alınır (mı?).

 

İlim ve irfan müktesebatında bir kıymeti olmayan bu türden mebzul miktarda örnek işlenir hikayelerde.

 

Nurettin Topçu, ‘İslam ve İnsan’ adlı eserinde ‘Hikayeler’de kalıba döktüğü düşüncelerin teorisini sunarken şekilcilik kılıfına bürünmüş iktidar stratejilerinin inanca dönüşmesine dair isabetli tespitler paylaşır:

 

“Asırlar arasında İslam’ın ruhu katı kaidecilikle, taassubun tehditleriyle, saltanat ve merasimin gurur ve tahakkümleriyle eritildi. Dinî müesseseler, dinin ruhundan tamamen sıyrıldı. Din elbisesine bürünmüş, dini kaidelerle bezenmiş devlet ve dünya müesseseleri halini aldı. Bunların etrafında istismarcı bir din adamları sınıfı teşekkül etti. Bu adamlar, içyapısını yüz yılların yıprattığı devlet ile el ele vererek ve onun manevi kudreti halinde sömürme sahalarını mütemadiyen genişlettiler.”

 

Son olarak, bazı hikayelerde öne çıkan ‘Üfürükçü hoca ve idealist öğretmen çekişmesi’ biraz da cumhuriyet edebiyatçılarının yeni ulus devletin tahkimi için ürettikleri sipariş eserlerde sıkça işledikleri konulardandır. Bu türden eserler, hikayelerin ideolojik aygıta indirgendiği olumsuz örneklerdir.

 

Topçu hikayeleri, inişli çıkışlı coğrafyamızda akan bir nehir gibidir. Bir yandan üzerinde taşıdığı güneşin parıltıları ile gözlerinizi kamaştırır diğer yandan taşıdığı çer çöp ile yatağın kirini pasını gösterir. Gerçeği kavratmaya, sahici adreslere ulaşmaya dair ışıl ışıl cümleler, temsil kapasitesi yüksek kelimeler ve yontulmuş rengarenk betimlemeler eşliğinde Anadolu aklının kıvrımlarında gezinirsiniz.

 

 Kısacası; Topçu hikayelerinde isyana durmuş bir aklın bedeninden kopartılan kermeler misali acıtıcı ama gerçektir Anadolu fotoğrafları.

 

[1] “Nurettin Topçu’nun Hikâyeleri: Taşralı”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Mustafa Kutlu

[2] Nurettin Topçu ve Albert Camus’de Ahlak: İsyan/Başkaldırı Ahlakı, Ebru Öner

 

Adınız
Yorumunuz
Hiç yorum yapılmamış.

Diğer Yazıları

Selam Olsun Kubbede Hoş Sadâ Bırakanlara
1388
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
2209
Batı’da Şehir Tarihçiliği
1437
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
2339
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1603
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5562
ŞEBBİHALAR HER YERDE
1232
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
1323
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3634
Köprüler ve Çamurlu Sular
2950
Biriktirdiklerim-7-
2740
Bingöl’ün Referandum Karnesi
3124
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
2290
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
2013
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2928
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2628
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
2053
“Ben de adayım”
2248
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2637
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1883
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
2024
Biriktirdiklerim-6
1861
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
2141
Engerek Soyu
2588
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
4014
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2684
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
3374
Libası İdrarlı Adamlar
3271
“Hayatın Anlamı” Nedir?
4506
‘Ey kötülük!’
2842
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3691
'Sıkıntı yok!'
3350
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
3462
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
3157
Hakikate Tanıklık Nedir?
3130
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
3509
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
5041
Frankfurt'ta Bir Haşimi
7487
Harf Eken Kelime Biçer
6570
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
4380
Çekilin aradan, maradan...
6232
'Biraz da ben konuşayım'
5131
‘Apaçık’ Şiir
5275
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
5483
Kitaplar Dolusu Susmak...
4418
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
4023
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
5464
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
13034
Biriktirdiklerim -5-
3366
Biriktirdiklerim -4-
3768
Biriktirdiklerim -3-
3964
Parayı Nereye Yatırmalı?
3785
Biriktirdiklerim -2-
4075
Biriktirdiklerim -1-
4166
Ne Zaman Reşit Olacağız?
5395