TÜKETİM KÜLTÜRÜ SEMİNERİ DÜZENLENDİ

Ayten Tunç, eskiden beri insani ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelen tüketimin, gelişen teknolojik araç ve aygıtlarıyla günümüzde farklı bir anlam kazanarak hazsal bir istek haline geldiğini belirterek, bu davranış tarzının olumsuz bir evrilmeyi de beraberinde getirdiğini söyledi.

“Tüketim her yaş grubundan muhatap bulmakta iken haz verici yanı çekiciliği ve kışkırtıcı reklamları, mekânları, özel günleri, imaj ve boş zaman etkinlikleri ile herkesi ilgilendiren bir konu oldu” diyen Tunç, şöyle devam etti: “İnsanlar ise bu sistem içinde kendine ihtiyaç mı yoksa istek mi sorusunu sorarken zorlanmakta ve bu çoğu zaman gösteriş ve istekten yana oluyor.”

Tüketimin bir ihtiyaç giderme eyleminden çok bir yaşam tarzına dönüştüğünü ifade eden Tunç, bilinçsiz tüketimin sonuçlarının artık sadece bireysel ve toplumsal yıkımlarla sınırlı kalmadığını, küresel anlamda da sorunlara neden olduğunu ve çevreye ciddi zararlar verdiğini, toplumsal değerlerin de bundan nasibini fazlasıyla aldığını belirtti.

Tunç, şunları söyledi: “Dünyanın her yerinde reklam ve enformasyon araçları ile standart bir tüketimin üzerinde hayatlar ile iç içeyiz. Hayatlar Amerikanvari bir şekilde “mcdonaldlaştırılarak” standartlaştırılmaktadır. Doğumlar, ölümler, sağlık, iş, politika ve aile gibi toplumun tüm alanları bundan etkilenmektedir. Kapitalizmin tüm bunları yaparken de işi güzel gösterme adına aslında olmayan bir parayı kredi kartları aracılığıyla bizlere harcatması da işin cabası.

Her ne kadar dinimizin kendine ait iktisadi bir anlayışı ve buna yönelik buyrukları olsa da Müslümanlar da tüketim kültüründen etkilenmekte ve hayat tarzlarında değişiklikler görülmektedir. Dinimiz tüketimde dengeyi emretse de Müslümanların yaptıkları bilinçsiz tüketimlerini meşrulaştırdıkları açıkça görülmektedir. Buda bizleri önce ümmetçiliğe sonra bireyciliğe ve en sonunda boş zaman etkinlikleri  (doğum günleri, tatiller ve yılbaşı) gibi bir Müslüman’a yakışmayacak mütevazı olmayan yaşam tarzlarına kadar götürecektir. Bizim ise değişmeden kalabilmemiz için temel naslara aykırı olmadan ve kendi kimliğimiz ile çelişen tüketim tarzlarımızı yeniden sorgulayarak dini inançlarımızın yozlaşmasının önüne geçmeliyiz. İnancımız ve eylemsel davranışlarımız ile değişimden korunabiliriz. Yarının inşasında önemli adımlar atabiliriz.”